Bütün insanlıkla savaşılıyor!
AHMET VAROL
Bizim gençlik yıllarımızda, "işte şu kadar Arap ülkesi bir İsrail'le baş edemiyor mu" sorusu sıkça gündeme getirilirdi. Çünkü o zaman Filistin topraklarındaki siyonist işgalden kaynaklanan sorun medya tarafından dünya kamuoyuna "Arap-İsrail sorunu" olarak lanse ediliyordu. O zaman tabii Arap dünyasında Nasırcılık ve Arap ulusçuluğu rüzgarı etkisini ciddi şekilde sürdürdüğünden Arap ülkelerinin başındaki yönetimler "şeklen de olsa" Filistin meselesini bir ulusal mesele olarak sahipleniyormuş gibi görünüyor, siyonist işgal rejimine de "ortak düşman" olarak baktıklarını ileri sürüyorlardı. Perdenin arkasındaki karanlık ilişkiler ise kamuoyuna pek yansıtılmıyordu.
İnsanların ilgi ve ihtimamlarının kapsama alanları da büyük ölçüde coğrafi sınırlara göre şekil aldığından, "Arap-İsrail sorunu" nitelendirmesi birçoklarının kendilerini meselenin dışında görmeleri, yapılan haksızlıklara ve zulümlere bigane kalmaları için gerekçe oluşturabiliyordu. Bu da tabii ki işgalci siyonistlerin ve onu destekleyen emperyalist güçlerin işine yarıyordu.
Özellikle 1987 intifadası sonrasında İslami hareketin Filistin direnişinde daha etkili olması ve öne çıkması İslam dünyasının genelinde olduğu gibi Türkiye'de de İslamî kesimin Filistin davasına ilgi ve ihtimamının artmasına vesile oldu. Bunda tabii ki başkalarının çizdiği coğrafi sınırların içine kapatılmış "biz" anlayışını esas alan "yerli Müslümanlık" ve "ulusal dindarlık" anlayışının yerine tüm dünya Müslümanlarını tek bir ümmet ve bütün mü'minleri kardeş kabul eden bilinçli dindarlık anlayışının daha etkili olmaya başlamasının da önemli rolü vardı.
Bu kez Filistin konusunda; "işte şu kadar İslam ülkesi bir İsrail ile baş edemiyor mu" sorusunu sıkça duymaya başladık. Bu soruyu soranlar genellikle "şu kadar İslam ülkesi"ne hükmeden anlayışların, siyonist işgalden ve işgalci katillerin gerçekleştirdiği zulümlerden ne kadar rahatsız olabildikleri konusunu sorgulama ihtiyacı pek duymadılar. Sanki bunca "İslam ülkesi" siyonist işgal rejimiyle karşı karşıya imiş de baş edemiyormuş gibi bir varsayımla söz konusu soruyu soruyorlardı. Oysa siyonist işgalcilerle sadece Filistin halkı ve bu halkı temsil eden direniş güçleri özellikle de, intifada sürecinde kitlesel taban üzerinde daha etkili olan İslami direniş savaşıyordu. Siyonistlerin cephesinde savaşanlar ise Filistin topraklarına hükmeden işgalci kadrodan ibaret değildi. Müslüman halklara yönelik fitne politikalarının bir merkezi ve Batı emperyalizminin uzak karakolu niteliğindeki siyonist işgal rejiminin varlığını sürdürmesini önemseyen bütün emperyalist güçler ve bileşenleri işgalci katillerin safında bilfiil savaşa iştirak ediyordu. Şimdi olduğu gibi.