Ülke nüfusunun hızla yaşlanması ve doğurganlık oranının 1.48'e kadar düşmesi sonrasında 2025 yılı Aile Yılı olarak ilan edildi. Bu kapsamda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca bir dizi tedbir alındı. Bu konuyu hazırlanan bir rapor özelinde açıklamaya çalışacağız.
Nüfus Planlaması Hakkında Kanunla Aile Yılı bir arada olamaz
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı sayın Mahinur ÖZDEMİR GÖKTAŞ'ı nezaket ve zarafetiyle bir şeyler yapmak için gösterdiği gayreti takdir ettiğimizi belirtmek isteriz. 2025 yılını Aile Yılı olarak ilan ettirmek için gösterdiği gayret takdire şayandır.
2025 yılının Aile Yılı ilan edilmiş olması ve Aile Enstitüsünün kurulması geçte olsa önemli bir adımdır. Ancak ocak ayı başından itibaren geçen bunca zamana rağmen 2827 sayılıNüfus Planlaması Hakkında Kanun hakkında hiçbir adım atılmamış olması ya sorunun ya da çelişkinin farkında olunmadığını göstermektedir. Bir tarafta Aile Yılı ilanı diğer yanda ise Nüfus Planlaması Hakkında Kanun. Bu ikisi adeta ateşle barut gibidir ve ikisinin bir arada olması izahı zor bir durumdur.
Cumhurbaşkanı yıllardan beridir üç çocuk diye her ortamda çırpınırken ancak 2025 yılında olayın farkına varılması ise üzücüdür. Birinin bu 2827 sayılı Kanunu Cumhurbaşkanına izah etmesi gerektiğini düşünüyorum. Aile yılında alınan tedbirlerin açıkça Kanuna aykırı olduğunun biliniyor olunduğunu düşünmüyorum. Yoksa Kanuna aykırı işlem yapılmazdı.
Kanun'un nüfus planlaması başlıklı 2'nci maddesinde; "Nüfus planlaması, fertlerin istedikleri sayıda ve istedikleri zaman çocuk sahibi olmaları demektir. Devlet, nüfus planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır. Nüfus planlaması gebeliği önleyici tedbirlerle sağlanır. Gebeliğin sona erdirilmesi ve sterilizasyon, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu Kanunun öngördüğü haller dışında gebelik sona erdirilemez ve sterilizasyon veya kastrasyon ameliyesi yapılamaz." ifadeleri yer alırken nüfus artışı için alınacak tedbirlerden bahsetmek çok anlaşılabilir değildir.
Ayrıca Kanunun 3'üncü maddesinde nüfus planlamasıyla ilgili eğitim, öğretim ve uygulama hizmetlerinin nasıl yapılacağı ve gebeliği önleyici ilaçların nasıl sağlanacağından tutunda bu konuda verilecek eğitimlere kadar birçok uygulama açıkça anlatılıyor. Aile Hekimliklerinde gebeliği önleyici bedava malzeme dağıtılıp dağıtılmadığının da araştırılmasını öneriyoruz. Kanunda yer alan ifadeler Aile Yılı konsepti ile taban tabana zıtlıklar içeriyor. Yani bir tarafta Kanunla nüfus planlamasının nasıl yapılacağı belirtiliyor diğer yanda ise çocuk sayısı arttırılmaya çalışılıyor. Biz bu durumu ciddi bir çelişki olarak görüyoruz.
Ülkemizde Ailenin Durumu ve Aile Politikaları Raporu
Anadolu Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından konu uzmanlarına hazırlatılan "Ülkemizde Ailenin Durumu ve Aile Politikaları Raporu" hakkında kısa bir bilgi vermeye çalışacağım. Raporun hazırlanmasına emeği geçenlerin tamamı hem konu uzmanı hem de bu konuya gönlünü vermiş kişiler. Dr. Necmettin Türinay (mülga Aile Araştırma Kurumunun kurucu başkanı), Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Eski Müsteşarı Nesrin Afşar Çelik, Prof. Dr. Mustafa Aydın, Tacettin Güneş, Zeynep Şen Sayımlar, Temindar Aytekin ve Ercan Şen. Bu kişiler aynı zamanda Aile Araştırma Kurumunun ilk uzmanları. Dolayısıyla hayatları aile ve onun araştırılması ile geçmiş kişiler. Bu nedenle raporun Bakanlıkça dikkate alınmasında fayda olduğunu düşünüyorum.
Bütünlüklü ve uygulanabilir aile politikaları henüz uygulanmıyor
Rapordan bazı bölümlere yer vererek bu zamana kadar uygulanan aile politikalarına açıklık getirmeye çalışacağız. Rapor 2020 yılında yayımlandığı için bazı şekli güncellemelere ihtiyaç duymaktadır. Gelelim raporda yer alan tespitlere.
Ne yazık ki ülkemizde bütünlüklü ve uygulanabilir aile politikaları henüz tam olarak uygulanamamaktadır. Bu yüzden aile konusunda atılan adımlar istenilen neticeleri vermemekte, çoğu zaman da telafisi imkânsız sorunlara neden olmaktadır. Örneğin kadın konusunda ideolojik kaygılarla atılan çeşitli adımların (edinilmiş mallara ortaklık, eşlerin ekonomik faaliyetler üzerindeki vesayeti, şiddet iddiasıyla evden uzaklaştırma, zinanın suç olmaktan çıkarılması, ömür boyu nafaka vs.) evliliği adeta baş edilemez bir külfete dönüştürdüğü açıktır.
Aynı şekilde, hukukun en temel ilkeleri göz ardı edilerek, aceleyle çıkarılan şiddeti önleme kanunu, kadına yönelik şiddeti önleme bir yana, kadın cinayetlerinin dört kattan daha fazla artmasına neden olmuştur. (2008'de 80 olan kadın cinayeti, 2017 de 409'a çıkmıştır.) Ayrıca, kadın konusunda marjinal kesimler tarafından ortaya atılan ideolojik söylemler, çeşitli araçlar kullanılarak, evlilik ilişkisinin dayanışma değil rekabet üzerine kurulu olduğu algısını bütün ülkeye yaymaktadır. Bu algının hem ailenin kurulmasının hem de sürdürülmesinin dinamitlenmesi anlamına geldiği ortadadır.

22