Ve orada o namaz kılındı

Ve orada o namaz kılındı

AHMET TALİB ÇELEN

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2012'de "Şam'da Emevî Câmii'nde namaz kılacağız." demişti. Başta CHP'li vekil, yazar ve yorumcular olmak üzere muhalefet bu sözle alay etmeyi pek sevdiler. Her Sûriye mevzûu açıldığında bu sözü bıyık altından gülerek hatırlattılar. Alay ettikleri sâdece Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti değil, elbette Türkiye'nin -onlara göre- güçsüzlüğü idi. Türkiye kim oluyordu da Sûriye'de güç sâhibi olacak, kendine düşman unsurları etkisiz kılacak ve bunu da Sûriye'nin en büyük, en târihî ve sembolik câmisinde cumâ namazı kılarak dünyâ âleme gösterecekti. Bunlar Batı karşısında düştükleri aşağılık kompleksinden ve bunun ayrılmazı olan Batı hayranlığından bir türlü kurtulamadıkları için Türkiye'yi böyle aşağılıyorlardı.

Ümit Özdağ, bir konuşmasında "Emevî câmisinde namaz kılacağız diyorlar. Türkiye'nin Sûriye'de rejim değiştirme gibi bir gücü yok" diyordu.

Yıllar geçti ve günler 27 Kasım 2024'de erişti. HTŞ liderliğinde hareket eden Sûriye'deki rejim muhâlifleri bütün dünyâyı şaşırtan bir hızla 12 günde Şam'ı ele geçirdi ve bütün ülkede hâkimiyeti sağladı. Halep kalesine Türkiye bayrağı asıldı. Muhâlif güçler Sûriye bayrağına bir yıldız daha ekleyerek yeni Sûriye bayrağını belirlediler. Bütün ülkede halk meydanlara toplanıp sevinç gösterileri yaptılaryapıyorlar. Enteresan olan şey, gösterilerde Türk bayrağı ile Sûriye'nin yeni bayrağının birlikte dalgalanması.

Sûriye'de "iş"i olan dış güçler Türkiye ile görüşme yarışına girdiler. Bu demektir ki hepsi Sûriye'deki hâdiselerde Türkiye'nin başoyuncu olduğunu gördüler. Daha önce tenezzül etmeyen dış güçler kapımızı aşındırmaya başladı. Artık ABD'nin dışişleri bakanını havâ limanında bir müdür karşılıyor, Cumhurbaşkanımız da onu kendi makâmında değil bir havâ limanı odasında kabûl ediyordu. Bütün bunlar Türkiye'nin geçen 12 seneyi boş geçirmediğini ve gücünü bütün dünyâya kabûl ettirecek bir seviyeye geldiğini gösteriyordu.

Sâdece bu da değil. MİT Başkanı İbrâhim Kalın, 12 Aralık Perşembe günü Şam'a gitti ve yıllardan beri "Emevî Câmii'nde namaz" ifâdesiyle dalga geçenlere hırstan parmaklarını yedirerek Emevî Câmii'nde şükür namazı kıldı. İbrâhim Kalın câmiye girerken ortalık tekbir sesleriyle çınlıyordu. Onu câmiye götüren arabanın şoförü de muhâliflerin başı HTŞ lideri Ahmed Hüseyin el-Şara (veya meşhur adıyla Ebû Muhammed el-Cevlani) idi. Bu sahne Sûriye devriminde gerçek beyin ve gücün kimde olduğuna dâir bütün dünyâya verilmiş müthiş bir mesajdı aslında.

Evet, netîce olarak 12 yıl önce vaad edilmiş o namaz kılındı ve hem namaza hem Erdoğan'a ve aslında topyekûn İslâm'a düşman olanlara en güzel cevap verilmiş oldu. Hırslarından çatladılar. Allah İslâm düşmanlarını hep böyle zelîl eylesin.

İllâ bir itiraz edecekler ya İtirazları ile de cehâletlerini ifşâ ettiler. Bakınız Özgür Özel, İbrâhim Kalın'ın Emevî Camii'ndeki namazına ne demiş:

"O namaz bu namaz değil. Erdoğan'ın bahsettiği namazın kazasını yapmak, MİT Başkanına düşmez. MİT başkanı devlet memurudur."

Neresini düzelteceksin Erdoğan bir târih vererek vaadde bulunmuyor ki. "Kılacağız", gelecek zamanda herhangi bir zaman demektir. Namazın şahsî bir ibâdet olduğunu da bilmiyor anlaşılan Özgür Özel. Kimse kimsenin namazını kılamaz ve dolayısıyla kazâ da edemez. Ayrıca gelecekteki namazın kazâsı olmaz, sâdece geçirilmiş farz ve vâcip namazın kazâsı olur. "Kazâ edemez" hükmü başlıbaşına yanlışken bir yanlış da bunun gerekçesi üzerine yapılıyor: "İbrahim Kalın devlet memurudur." Devlet memuru namaz mı kılamaz, yoksa başkasının namazını kazâ mı edemez İkincisi dînen mümkün değil zâten; demek ki birinci ihtimâli de düşünmemiz gerekiyor. Bu bakımdan da bir devlet memuru olan İbrâhim Kalın'ın namazı tam yerini bulmuştur.