Türk milleti Türkçe demektir. Türkçeyi kaybedersek millet olarak varlığımızı kaybederiz. Dolayısıyla Türkçemiz bekâ meselemizdir.
Türkçemize bütün târihî birikimiyle sâhip çıkmamız gerekir. Millet hayâtı nasıl kesintisiz bir akışsa milletin dili de buna uygun olarak kesintisiz bir akış ister. Aksi takdirde dil varlığını devâm ettiremez. Türkçeyi en eski zamanlarından bugüne kadar bütün birikimi ile sevmek ve korumak mecbûriyetindeyiz. Orhun Âbidelerinden (daha eskisi bile var) bugüne, bütün birikimi ile Müslüman olduktan sonraki birikimlerimiz de dâhil. Ölçümüz şu olmalıdır: Başlangıcından bugüne milletimizin benimsediği, sevdiği, hayâtına kattığı bütün dil varlıkları Türkçeye âittir ve bunlar fedâ edilemez. Yolluğ Tigin, Ahmet Yesevî, Yûnus Emre, Fuzûlî, Bâkî, Karacaoğlan, Yahya Kemâl, Necip Fâzıl, Sâmiha Ayverdi, Mehmed Âkif, Âşık Veysel, Ârif Nihat Asya, Abdurrahim Karakoç, Yavuz Bülent Bâkiler ve ismini sayamadığımız binlerce şâir ve yazarımızın eserlerinde kullandıkları bütün kelime, deyim ve atasözleri bizimdir, korunmalıdır ve gelecek nesillere aktarılmalıdır. Bu birikime "Büyük Türkçe" diyorum. Büyük Türkçemizden tek tuğla düşmesine müsaade edilmemelidir.
Maalesef dünyâda hiçbir dilin başına gelmeyen bir felâket olan "özleştirmecilik" görünümlü "tasfiyecilik" Türkçenin başına gelmiş ve yeni bir millet "yaratmak" amacıyla binlerce yıllık birikimin büyük bir kısmı kesilip atılmak, muhteşem bir mâzînin taşıyıcısı olan kelime hazînemiz unutturulmak istenmiştir. Aslında unutturulmak istenenin İslâmî mâzîmiz olduğunu bilenler biliyor.
Bu yazımda bu "Büyük Türkçe" varlığımızın iki kahramanına dikkat çekmek istiyorum: Reyhan Çınar ve Yakup Şimşek.
Reyhan Çınar Hanımı yeni keşfettim. İstanbul Türkçesi ismiyle bir YouTube kanalı açmış. Çok güzel şeyler anlatıyor. Karşıma ilk çıkan videosunda şunları söylüyordu:
"Dilimizde yüzyıllardır kullanılan kelimeleri dilimizden atmak Türkçeye, millî kültür ve edebiyâtımıza yapılabilecek en büyük kötülük olur. Daha evvel de ifâde ettiğim gibi büyük milletlerin dili arı dil olamaz. Hiçbir büyük dilin de böyle bir kompleksi yoktur. Elbette bugün de başka dillerle kelime alışverişinde bulunacağız. Türkçe seferberliği ile ben diyorum ki 13. yüzyıldan îtibâren yapılan hatâyı tekrâr etmeyelim. Dilimizde birebir karşılığı olan yabancı kelimeleri kullanmayalım; ancak Türkçede anlamını tam olarak karşılayan bir kelime yoksa veyâ bulunamamışsa yabancı bir kelimeyi dilimize dâhil etmemiz de gâyet tabiîdir."
https:youtube.com shorts6YNRJVD43uYsia_B1aOyYbeeHSYQC
Reyhan Çınar Hanım'ın bakışı Büyük Türkçenin muhâfazası ve yaşatılması için en ilmî ve mâkûl olandır. Kısaca "Mevcûdu koru, yeni yabancı kelime almamak için gayret et."
Bu videoyu dinledikten sonra "Tamam!" dedim, bu hanımefendiye kulak verilebilir, verilmeli. Reyhan Hanım'ın başka videolarını da dinledim. Onun duruşu ile kendi duruşumu büyük ölçüde mutâbık buldum. Bu duruşa sâhip olmak ve bunu yazıp çizerek, video yayınlayarak alenîleştirmek kolay bir iş değildir. Bir kesim tarafından topa tutulmak, linç edilmek, gözden düşürülmek kaçınılmazdır. Reyhan Hanım bu bakımdan bir kahramandır. Onu bu cesâreti dolayısıyla büyük bir heyecanla tebrîk ediyorum, kendisine teşekkür ediyorum. Okuyucularıma videolarını tavsiye ederim.
Yakup Şimşek Bey, talebe arkadaşımdır. Ta gençliğinden beri o tam bir "Büyük Türkçe" mücâhididir diyebilirim. Ben ona biraz da mizah katarak "Türkçenin Son Mohikanı" diyorum. Türkçe târihini ve bilhassa 1935-36'da başlayan "tasfiyecilik" târihini, Türkçenin başına gelen büyük felâketi Türkiye'de en iyi bilen birkaç kişiden biridir. Birikimlerini önce "Dilin Tetiği Bozuldu" adlı kitabında sundu. (Bu kitap yayınlandığı yıl Türkiye Yazarlar Birliği tarafından sâhasında yılın kitabı seçildi) Sonra "tasfiye"ye uğramış kelimelerimizin yerine "uydurulan" kelimelerin izini sürdüğü benzersiz bir sözlük yayınladı: