Türkçeleşmiş kelimeler meselesi-1

Ziyâ Gökalp'in bir mısrâından alarak "Türkçeleşmiş Türkçe" başlıklı bir yazı yazmıştık. (Yeniakit, 27 Kasım 2023) Büyük târîhçimiz İsmâil Hâmi Dânişmend'in "Tarihî Hakikatler" kitabını okurken mevzû ile alâkalı bir yazısına rastladık. İsmâil Hâmi Dânişmend, büyük bir târîhçi olmasının yanında dil ve edebiyâtla da yakından alâkalanan bir ilim adamımızdı. Yazısında meseleyi çok detaylı işlediğini gördük. Okuyucularımızın da ıttılâına sunmadan geçemedik.

Mezkûr yazı:

Türkçeleşmiş Kelimeler Meselesi

Dünyada saf dil yoktur. Bütün diller birbirlerinden kelime alışveriş'inde bulunarak zenginleşmişlerdir. "Dil tasfiyesinin en çetin cephesi" başlıklı fıkramızda da bahsettiğimiz bu ilmî hakikatten, çöküş devrinin Osmanlı dilcileri gibi bugünün cahil tasfiyecileri de habersiz oldukları için, Türkçeleşmiş kelimelerin yerine mütemadiyen uydurma kelimeler ortaya atılmakta ve bu suretle zavallı Türk dili mütemadiyen baltalanmaktadır. Osmanlı dilcileri fonetik yahut semantik veyahut hem fonetik, hem semantik bakımlarından teşkil yahut mana değiştirmiş Arap ve Acem kelimelerini "Galat" (yanlış) saydıkları ve hatta bunları fesahat kaidelerine göre tashih etmek üzere birtakım "Galat" (yanlışlar) kitapları yazdıkları için bu kelimelerin nasıl türkçeleştiklerini, yâni türkçeleşme kaidelerini tetkike bile lüzum görmemişlerdir. Tanzimattan sonra Batı kültürüyle artık temasa başlamış olduğumuz halde, Avrupa dilbiliminin tekâmül ve inkişafından tamamıyle habersiz kalan Tanzimatçılar da bu lüzumu hissetmiş değillerdir. Çünkü onların nazarında Türkçeleşmiş kelime yoktur. Ancak Türkler tarafından yapılmış birtakım Arapça ve Acemce yanlışları vardır. Fuad ve Cevdet Paşa'ların Kavaid-i Osmaniye adındaki ortak eserlerinin 1288 İstanbul baskısının beşinci sayfasında bu nokta şöyle tespit edilir:

"Lisan-ı Osmanî'de Arapça ve Farsçadan alınan kelimeler temellük olunmayarak asıl şiveleriyle kullanılmışlardır."

Tabiî böyle bir zihniyete göre "Kalfa" şeklinde Türkçeleşen kelimenin Arapçadaki "Halife" şeklinde düzeltilmesi ve "Çamaşır" kelimesinin Acemcedeki "Cameşuy" şekline çevrilmesi lâzım gelir. Eğer bu meşhur yazarlar dilbilim ilminin kendi zamanlarındaki gelişmesinden biraz haberdar olabilselerdi, herhalde Türk dilinin "Kalfa" ve "Çamaşır" şeklinde türkçeleştirdiği Arap ve Acem kelimelerini hiç saymazlar, bilâkis Arabın "Halife" kelimesini "Kalfa" ve Acem'in "Cameşuy" kelimesini "Çamaşır" şeklinde Türkçeleştiren fonetik ve semantik kanunlarını araştırıp tespite çalışırlardı.

Batı dilciliğinde bu sahadaki çalışma daha ondokuzuncu yüzyıldan itibaren çok mühim neticeler vermiş ve bütün dillere uygulanabilecek genel esaslar bile tespit edilmişti. Fakat ne yazık ki Tanzimatçıların bu duruma karşı gösterdikleri alâkasızlık, Türk dilinin şimdiki tasfiye devrine kadar devam etti. Türkçeleşmiş kelimelerle Türkçeleşmemiş kelimelerin birbirlerinde ayırdedilmesini temin edecek ilmî esaslar tesbit edilmeden gelişigüzel bir tasfiye hareketine girişildi.

Bu yüzyılın Meillet gibi, Dauzat gibi, Vendryes gibi en büyük dilcilerinin bu hususta tespit ettikleri esaslar zavallı Türk diline tatbik edilmedi. Tabiî bunlardan istifade edilmiş olsaydı, şimdiye kadar böyle usulsüz hareket edilmiş olmazdı. Meselâ Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca gibi Lâtin dillerindeki Arap, Acem ve Türk kelimelerini o dillerin fonetik ve semantik bünyelerine uydurarak millileştiren dilbilim kanunlarının tetkiki Türk tasfiyeciliği için çok mühim neticeler verebilirdi. Misal olarak Fransızcayı ele alacak olursak, bu dilde ikiyüzelli Arap kelimesi bulunduğunu