"Trajik Başarı-Türk Dil Reformu" Üzerine Notlar-3

11. yüzyıl başlarına kadar, günümüz Türkiye'sindeki Türklerin atalarının çoğu Müslüman olmuşlardı. İslam'la bu tanışmanın İran dillerini konuşan insanlar vasıtasıyla olduğu açıktır, çünkü Türkçe'deki temel dini terimler Arapça'dan ziyade Farsça veya diğer İran kökenli dillerden gelir: Namaz, oruç, peygamber. Görünürdeki istisnalar hac veya ziyaret, esasında bir istisna değildir, çünkü bu sözcükler aynı zamanda Farsça'da da kullanılmaktadır. Türkler İslam medeniyetiyle tanışmalarıyla birlikte, ihtiyaç duydukları sözcükleri ve daha fazlasını, Farsça ve Arapça'dan kendi dillerine dahil ettiler. Ümmet-i Muhammed'e dahil olma şuuru, Türk olma bilincinin yerini aldığında ise Arapça ve Farsça'dan sözcük akışı hızlandı. Bu yalnızca yabancı olan kavramlar için yabancı sözcüklerin alınması meselesi değildi. (Örnekler veriliyor) (2. Osmanlıca, s. 21)

Farsçalaşma, Osmanlılar döneminde kesintisiz sürdü. Onlar, Farsça'yı resmi dil ilan eden Selçuklu ataları kadar kendi anadillerini hor görmede ileri gitmeseler de, 15. yüzyıl Türk yazarlarının kaleminden çıkan nesir ve nazım Farsça etkisinin muazzam yükselişine tanıklık etti. (2. Osmanlıca, s. 23)

Durum Gibb (1900-9: i. 8) tarafından şöyle özetlenir:

Şiirde Eski Okul'un hakim olduğu tam beş buçuk yüzyıl boyunca (on dördüncü yüzyıldan on dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar), özellikle de Üçüncü Dönem'de, her Arapça ve Farsça sözcüğün muhtemel bir Osmanlıca sözcük olduğunu söylemek abartı olmaz. Bu iki klasik dilden ödünç alırken, yazar kendi beğeni ve bilgisi dahilinde tamamen özgürdür. Böyle bir ihtiyaç halinde bütün yapması gereken, yabancı sözcükleri Türkçe dilbilgisi biçimlerine uydurmaktır.

()

Türkçe, Arapça ve Farsça'nın karışımı olan ve Türklerin Osmanlıca dedikleri bu dil, idari ve edebi bir dildi. () (2. Osmanlıca, s. 24)

() Aslında, Türkçe sözcük dağarcığı, halen pek az denemeyecek sayıda, aslen yabancı olan fakat insanların dilinde Türkçe'ye daha yakın şekillere dönüşmüş sözcükler içerir. Farsça'dan gelenlere örnek olarak çamaşır (câmeşûy), çerçeve (çarçûbe), gözde (guzîde), köşe (gûşe), çarşamba (çârşanbih) ve merdiven (nerdubân); (Bundan sonra Arapça kelimelere örnekler verir. A. T. Ç.) (2. Osmanlıca, s. 25)

Osmanlıların yükselişi öncesinde dahi, Arapça ve Farsça'nın sürdürdüğü hakimiyete dair hoşnutsuzluk ifadelerine rastlanır. 1277'de Karamanoğlu hükümdarı Şemsuddin Mehmed Karamanoğlu, sarayda, hükümet dairelerinde veya devlete âit mekânlarda Türkçe'den başka hiçbir dilin konuşulmayacağına dair bir ferman yayınlamış, ama ne yazık ki birkaç ay sonra bir savaşta öldürülmüştür.