Nurettin Topçu'nun anlatımıyla "siyaset adamı"

Mahallî seçimler yaklaşıyor. Siyâset arenası toz duman. Ortalık cadı kazanı gibi kaynıyor. Menfaatler çarpışıyor. Yalanın, dolanın, ayak oyunlarının bini bir para. Beklediği makam-mansıp verilmeyince kırk yıllık partisine zehir zemberek sözler söyleyerek istifâ edenler

Îman idâresinde bir fikir sükûnetine ihtiyâcımız var. Nurettin Topçu'nun Yarınki Türkiye kitabında dinleniyorum. Onun "Vazîfe Adamı-Kalb Adamı" yazısı ibretle dolu. Bu yazıda bir de "siyâset adamı" tipini anlatır merhûm. Tam da bu günlerde okunması gerekir. Okuyalım:

()

Başkalarının hareketlerine hayat verdikçe yükseliyor ve büyüyoruz. Bir fikir, bir irade veya mefkûre herkesin hareketiyle ancak hakikat değerini kazanabiliyor. Şu halde iki yoldan birini seçmek lâzım geliyor. Ya kurtarışa gönül verip mesuliyeti mefkûre edinmek; ya da başkalarını kendi yaşayışı uğruna kullanmak, kendi yaşayışı için vasıta haline koymak. Gayri yaşatmak için yaşayan, kurtarışı ülkü edinen insana mesuliyet adamı, kendinin ve gayrın iradi kuvvetlerini hep kendi varlığında tüketen insana siyaset adamı diyoruz.

Başkalarının yaşayışına, sade kendini yaşatıcı olduğu için razı olan siyaset adamı, bütün zekâ kuvvetini bu emele bağlamıştır. Onda iradenin âleme yayılmak isteyen kaynağı kurumuş, kalb harap olmuştur. Siyaset adamı, sade doğuşu ile âlem için bir belâdır. Aramızdaki çoğunluğu vücuda getiren bu insan örneğini biz kalb adamının samimiliğine karşı koyuyoruz. Kime siyaset adamı deniyor Bu adamın hareketlerinde değişmez naslar olmayacak ve bu insan başkalarının yaşayışı uğrunda harekete atılmayacak. Kendi halinde yaşamak gibi bir miskinler hakikati, hayatla ölümün sınırında bir duraklamadır. Ya kendiniz başkaları için yaşayacaksınız, ya başkalarını kendi yaşayışınız uğrunda kullanacaksınız. Birinci yolu seçmek için insanda kalb lâzımdır. İkinci yol, hayatı koruma içgüdüsü yarattığı, kalbe düşman zekânın yoludur. En fazla ve şuurla bedbaht olanlar, insanlarda kalbin varlığına inanmayanlar ve zekânın desise ve hiyle âleti, gizli bir hançerli el olduğunu anlayıp dünyaya küskün yaşayanlardır. Bunlardan birisi anlatıyordu: "İnsan zekâsının idare ettiği hayat, şu akarsudan daha doğru olamaz. Yatağını genişletmek için, gücünün yetmediklerine sürünür, okşayıp geçer. İnsan, hiç başka türlü hareket etmiyor. Gücü yettiklerine tekme ile başkalarını için için törpüleyerek eziyor. Gücü yetmediklerine tabasbus ediyor. İşte hayat siyaseti!" Bu siyaset, zekânın kalb için vasıta olmadığı bütün hareketlerimizde görülüyor. Karı kocaya, evlât babaya karşı siyaset kullanıyor, iktisat hayatı bütünüyle bir siyaset olmuştur.

Devlette ve mektepte siyaset yaşıyor. Memur, amirine karşı siyaset kullanıyor. Hoca cemaata karşı siyaset kullanarak yerinde duruyor. Hatta samimiyetsiz mü'min, herkesi siyasetle kandırdıktan, her işi siyasetle yoluna koyduktan sonra, yine siyasetle Rabbini de tatmin ettiğini sanıyor. Ailede, alışverişte, terbiyede, dinde siyaset. Samimiyetin düşmanı olan bu kelime, günahlarımızın, hem de affedilmez günahlarımızın kaynağıdır. Kendi nefsine karşı samimiyetsizlik, yani şuurla yapılan siyaset hiç affedilmeyen günahtır. "Aldatmak", "İdare etmek", "Yolunca gitmek", "Kullanmak", bizde kalb tazeliğinin çürümüş olduğunu ilân eden bu kelimeler ruhu kaybolmuş zekânın eseridir. Çocuğun terbiyesinde en büyük hatâ, tabiat içinde kendi kalbinin görüşüyle canlanan duygularını ihmal etmek, onu kurnazlığa, siyasete alıştırmaktır. İhtiyar da, nihayet rahat döşeğinde ölmek için etrafındakilere siyaset yapmaya mecbur oluyor. Hayatımızın başından sonuna kadar varlığımıza hâkim olan siyaset içgüdüsü, karakterimizi içinden yıkan miskin kuvvettir. İnsanlar arasındaki başkalıkların ölçüsü bu engin zaaf olmuştur: İdareli, kurnaz, kendini satar veya kavrayışlı adamlar, bütün bu zekâlar, doğru yürünecek yerde önden gelen kuvveti, yandan ve gizli yollardan yürüyerek bertaraf etmesini bilenlerdir. Kürsüde konuşan hatip, kalbinin sirayet kuvvetinden ziyade jestleri ve görünüşü ile etrafında hayret uyandırmaya çalışıyor. Bir idareli adam, azametli durarak, herkesten başka, herkesten yüksekte görünerek bulunduğu yerde haklı olduğuna inanıyor ve inandırabiliyor. () Kendimizi aldatmamak için, başkalarına kalb gözüyle bakmamız lâzımdır. Çok kelime ile güzel kelime ile konuşandan, kolaylıkla ve halk içinde bollukla iyilik yapanlardan şüphe edelim. Kendisinde kalb tazeliği bulunmayan, olgun varlığı ve dimağı ile birlikte çocukluğu yaşatmayan insan ne kadar âlim ve âlicenap, ne kadar yüksek ve cesur olursa olsun bizi asla inandırmayacak, kendisine asla bağlanmayacağız. () Siyaset, zorba esirin kuvvetidir.