Nüfus planlaması ve bazı sosyal yansımaları (1)

Nüfus planlaması ve bazı sosyal yansımaları (1)

AHMET TALİB ÇELEN

Nüfus artış hızımızın bir yok oluşa doğru sürüklendiğimizi ihtâr edecek seviyelere düşmesi üzerine idârecilerimizde birtakım kımıldanışlar başladı. Bu hususta Râsim Özdenören'in 25-30 yıl öncesinden meseleye dikkat çeken yazısını paylaşmıştım. Râsim Özdenören merhûmun mesele hakkındaki tespitlerinin günümüze taşınmasını bundan sonraki yol haritasının belirlenmesi bakımından ehemmiyetli buluyorum. Uzunca bir yazısını bölüm bölüm günümüz dertlilerinin tefekkürüne sunmak isterim.

Nüfus planlaması ve bazı sosyal yansımaları

Şimdi yeniden konumuza dönelim.

Dünya nüfusunun gitgide çoğalmasını, daha kalabalık bir dünyada yaşamak zorunda kalışımızı kalkınma iktisatçıları endişesiyle izlemekte ve nüfus artışının durdurulmasını, hiç olmazsa azaltılmasını istemektedirler. Artışın durdurulması veya azaltılması için de çareler, tedbirler öngörmektedirler.

Bu iktisatçılar "nüfus patlaması" diye adlandırdıkları ve ürkerek baktıkları olaya şöyle yaklaşıyor ve diyorlar ki: Bir ülkenin refah ölçütlerinden birisi fert başına düşen milli gelirdir. Fert başına düşen milli gelir ne kadar yüksekse o ülkenin refahı da o ölçüde sağlanmış demektir. Yani fert başına düşen gelirle refah seviyesi arasında doğru orantılı bir ilişkinin mevcudiyeti söz konusudur, diyorlar.

Eğer refah seviyesinin yüksekliği ulaşılacak hedeflerin arasında yer alıyorsa (ki bunu başlıca hedeflerden biri diye kabul ediyorlar), bu hedefe ulaşabilmenin çareleri arasında mevcut gelir veya üretim düzeyini yükseltmenin çarelerini araştırmak, çözülecek meselelerin ön sırasında yer alır. Ne var ki, üretim faktörü tek başına müessir bir rol oynayamaz. Eğer o ülkenin nüfusu da, üretimine denk bir orantıyla yükseliyorsa, matematik olarak her yıl, fert başına düşen millî gelirde bir yükselme olmayacak demektir. Üretim nihayet bazı maddi imkânların son haddine kadar zorlanmasıyla bile ancak belirli seviyelerde kalacaktır. Oysa nüfus artışını durdurmak veya azaltmak suretiyle, o ülkenin millî gelirinden fertlere düşen miktarı çoğaltmak mümkündür.

Yukarıdaki mülahazalar göründüğü kadarıyla ne kadar objektif, ne kadar masum ve ne kadar matematiksel!

Fakat başlıca hedefler arasında sayılan refah niçin bir gaye olarak kabul ediliyor Refah diye tanımlanan şeye insanın gayeleri arasında bir yer tanımanın herkesçe kabul edilebilecek bir gerekçesi var mıdır; yoksa refah da belli bir mantık örgüsü kurabilmek için kabul edilen faraziyelerden biri mi

Sonra benim ferdî refahımın, gelir düzeyimin artışının maliyeti niçin gelecek nesillerin dumura uğratılması olsun Yani gelirimin artması için bir fedakârlığa katlanmayı, niçin henüz doğmamış bulunan bir neslin hayat hakkına ödetiyorum Ve elimde bulundurduğum hangi hakla

Üretim faktörleri arasında niçin emek kısıtlanıyor da, öteki faktörler olduğu gibi bırakılıyor Oysa öteki faktörler çok daha esnektir. Üretim faktörleri, biliyorsunuz; emek, sermaye, toprak ve müteşebbis diye dört başlık altında sayılır. Devletin, makro düzeyde üzerinde tasarruf edebileceği, emekten başka üç faktör daha mevcuttur. Devlet, niçin, hakimiyet sahasındaki topraklardan atıl duranı kullanmaya teşebbüs etmez, niçin sermaye noksanı varsa tamamlamaya gitmez ve niçin teşebbüs noksanı varsa kendi gücünü devreye sokmaz da, emeği (yani nüfusu) bu noksanların seviyesine göre ayarlamayı düşünür

Dahası var: Nüfus planlaması yahut aile planlaması diye anılan, aslında kadınların üzerinde denenen bazı operasyonlarla gerçekleştirilen uygulamaların tıbbî bakımdan sağlıklı olmadığı bilinmektedir. Bu tür uygulamaların kadın sağlığı açısından her birinin ayrı sakıncaları, ayrı mazarratları bulunduğu hususunda bütün uzmanlar görüş birliği etmektedir.