Millî Eğitimde yeni müfredâtın başarı şartı

Bundan evvelki yazımda Millî Eğitim Bakanımız Yusuf Tekin'in yeni müfredât hamlesinden ve onu bekleyen zorluklardan bahsetmiştim.

Eğitim sistemimiz yüz yıldır bize âit değil maalesef. Ondan öncesi de var; II. Abdülhamid Han da birçok mektep açmış ama yetişen nesil kendisine düşman, Batı'ya hayran olmuştu. Bu nesil kendisini devirmiş ve Osmanlı'yı yıkmıştı. Demek ki mektep zarftır, mazrûfu mektebin hocaları belirler. Hocalar ne ise mektebin ürünleri de o olacaktır. Kendi millî-mânevî değerlerine bağlı idealist hocalarınız varsa fizikî bakımdan süper binâlara ihtiyâcınız yok aslında. Hiçbir ehemmiyeti yoktur demiyorum; mühim olan millî-mânevî değerlere bağlı hocalardır diyorum. Gazzeli kardeşlerimize bakınız. Maddî imkânların onca yetersizliğine ve boğucu bir tasallut altında olmalarına rağmen dünyâyı titreten bir îman gücüne sâhipler. İşte bu, îmânlı hocaların zaferidir.

Osmanlı yıkıldıktan sonra her şeyimiz gibi eğitim sistemimiz de yabancı bir zihniyete mahkûm olarak inşâ edildi. Yeni nesillerin önüne bin yıllık mâzîmize, millî-mânevî değerlerimize tamâmen ters bir hedef konuldu: "Biz geriyiz, geriliğimizin sebebi de İslâm'dır, Batı her bakımdan ileridir, bizim de Batılı olmamız şarttır." Bu anlayış bütün hayâtımızın ve dolayısıyla eğitim sistemimizin de temeli oldu. Netîce bütün âidiyet duygularını yitirmiş yeri ve yönü belirsiz bir nesil Düşmanlarımızın yüzyıllardan beri beklediği zafer buydu; neredeyse gerçekleşti.

Milletimiz bu mahkûmiyete îtirâz etti. Çok partili hayâta geçtikten sonra bu hâli değiştireceğini ümît ettiği partileri iktidâra getirdi hep. Öyle ki bize bu deli gömleğini giydirenlere hiç iktidâr şansı vermedi. 70 yıldan beri sözde hep bizden iktidârlar yönetti ülkeyi. Bu durumda bugüne kadar eğitim hayâtımızın milletimizin millî-mânevî değerleri istikâmetinde çoktaan değişmesi ve kendi değerlerine bağlı dünyâ çapında ilim, kültür ve sanat adamlarını yetiştirmesi gerekirdi değil mi Ne gezer Bütün gördüğümüz hareketler milletin gözünü boyamaktan ibâret olmuş ve eğitimin temel zihniyeti hep aynı kalmıştır. 22 yıllık Ak Parti iktidârında da -bütün çabalara rağmen- bu zihniyete dokunulamamıştır. Türkiye'yi neredeyse bütün vesâyet odaklarından kurtaran iktidâr, eğitim sâhasındaki yabancı zihniyet vesâyetini bitirememiştir. Şimdi anlıyoruz ki bu milleti dâimâ esir ve köle tutmak isteyen düşman güçler en kırılmaz vesâyetlerini eğitim sistemimize yerleştirmişler. Her alanda mesâfe alıyorsun ama eğitim sisteminde millî-mânevî köklerimize dönme hedefli her hamle sonunda laiklikten, Kemalizm'den, pozitivizmden, ateistlikten, dünyaperestlikten, âhiretsizlikten, husûsen İslâm düşmanlığından müteşekkil, zihnen Batı'nın köleliğinden ibâret bir buz dağına çarpıyor ve darmadağın oluyor. Her hamle en mühim mevzûları atlayarak birkaç ehemmiyetsiz husûsta milletin gazını almaya çalışan göstermelik değişiklikler şeklinde kalıyor. MEB bürokratının Kemalistlerin endîşesini gidermeye yönelik sözü gerçekleşiyor her defasında: "Aslında hiçbir şey değişmedi!" Oysa beklediğimiz şey "aslında" bir değişiklik. O da millî-mânevî köklerimize dayanan zihniyet devrimidir. Bu gerçekleşmeden eğitim sisteminde yapılacak her hamle "Aslında hiçbir şey değişmedi"yle netîcelenmeye mahkûmdur.

Müfredât değişikliği bir zihniyet devrimi getirir mi Hemen belirtelim ki müfredâtın millî-mânevî köklerimize uygun olarak değiştirilebileceğinden çok ümitli değiliz. Bu başarılsa bile müfredât değişikliği zihniyet değişikliğinin ancak bir bölümünü teşkîl eder. Çok mühimdir ama zihniyet devrimi bundan ibâret olamaz. Bu müfredâta uygun çok kaliteli kitaplar yazılması ihmâl edilemez. Bu da başarılsa dahi zihniyet devrimi gerçekleşmiş olmaz. Zihniyet devriminin asıl alanı getireceğiniz zihniyette öğretmen seçimi ve yetiştirilmesi alanıdır. Dijital dünyâ ve sosyal medyanın olağanüstü güç ve hâkimiyetine rağmen yeni nesil öğretmenin eseri olmaktadır. Öğretmen ne ise yeni nesil de odur. Bu yüzden eğitim hayâtında öğretmen seçiminden ayrı bir zihniyet devrimi gerçekleşemez. Yeni bir zihniyeti eski bir zihniyetin sâhipleri ile yerleştiremezsiniz. Eğitim hayâtımızda solcu, kemalist, ateist, laik, dünyâcı, âhiretsiz, materyalist öğretmenin hâkimiyeti kırılamamıştır. Kırma gibi bir niyet de hiç oldu mu, ayrı bir mevzûdur. Kırılamamıştır Millî Eğitimdeki bütün iyi niyetli gayretlerin bir türlü muvaffak olamamasının gerçek sebebi budur. Eğitim, yeni nesilleri yetiştirmek demektir ve bu iş öğretmende biter. Bütün çalışmaların talebe ile temâsını öğretmen sağlayacaktır. En sonunda talebeye değecek olan öğretmendir. Dolayısıyla yaptığınız her değişiklik öğretmenin rengine bürünerek, onun istediği şekli alarak talebeye ulaşacaktır. Müfredât değişikliğine de bu zâviyeden bakmak şarttır. Millî-mânevî değerlerimize tam mutâbık bir müfredâtı başarsanız dahi, bu müfredât istikâmetinde en güzel kitapları yazsanız bile bunların hepsi öğretmenin adesesinden ulaşacaktır talebeye. Yani hepsi yapı ve şekil bozumuna uğrayacak ve en millî ve İslâmî müfredâtla bile solcu, Kemalist, laik, dünyaperest, ahiretsiz, ateist, deist, hedonist; millî, dînî ve vatanî âidiyet duygularını yitirmiş bir nesil yetiştirmeye devâm edeceksiniz. Öğretmen devrimi yapılmadan eğitim cephesinde hiçbir şey değişmez. Millî-mânevî değerlerimizden neş'et eden bir müfredâtın muvaffakiyeti de millî-mânevî değerlere bağlı öğretmen ile gerçekleşebilir.