Mehmed Âkif'in Bülbül şiirini Gazze üzerinden yeniden okumak

Bülbül, Mehmet Âkif Ersoy'un Bursa'nın 1920 yılı Temmuz ayında işgâl edilmesi üzerine yazdığı mesnevî düzenindeki şiirdir. (İşgâl kuvvetleri kumandanı Elefterios Venizelos'un oğlu Sofokles'tir) Şâir, şiirinde bir bülbüle hitâp eder. Vatanın dört tarafı işgâl edilmiştir. Müslüman milletimiz varlığını kaybetmek üzeredir. Böyle bir anda feryatlar kopararak öten bir bülbülle kendi hâlini kıyaslayıp bülbülün milletimizden çok daha iyi durumda olduğunu söyler ve "Ey bülbül, sus; mâtem senin hakkın değil, benim hakkım" der.

Filistin-Gazze'de 7 Ekim 2023'te başlayan İsrâil zulmü hız kesmeden devâm etmektedir. Gazzeli Müslümanların hâli Millî Mücâdele yıllarındaki Anadolu'dan daha felâket görünmektedir. Küçücük bir yerleşim yerine sıkışmışlar, İsrâil'le birlikte dünyânın en güçlü devletleri Gazze'yi dört taraftan abluka altına almış, Müslüman kardeşlerden tık çıkamıyor, kardeşler bırakın silâhı, ekmek bile sokamıyor. Gazzelilere îman ile can vermekten başka yol kalmamış. Bu şartlar altında "Ey bülbül, sus; mâtem senin değil benim hakkım" demek en çok Gazzelilerin hakkı olsa gerek.

Şiire eğilelim:

Şâir, bir akşam bütün dünyâya küsmüş ve bunalmış olarak kırlara çıkmış, köylerde kalmıştır. Şehirden uzakta, vâdîyi karanlık basmıştır. Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün varlıklar lâl kesilmiş. Bu sessizliğe gömülmüş hâli, bir nefes bile ihlâl etmiyor. Bu sessizlik içinde şâir mâzîye ve hâtıralara dalmışken karanlığın sînesinden uzun bir feryat yükselir. O sessiz tabîat birden coşar ve vâdîden iniltiler çağlar.

Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi;
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûyâ Sûr-i Mahşerdi!

Bu ses bir bülbüle âittir. Şâir bülbüle seslenir: Eşin var, yuvan var, bahârın var. Öyleyse niye kıyâmetleri koparıyorsun, derdin nedir O zümrüt (yeşil) tahtına kondun, kendine semâvî bir saltanat kurdun. Bütün dünyânın yurdu çiğnense senin yurdun çiğnenemez. Bugün bir yemyeşil vâdîde, yarın kıpkızıl bir gül bahçesinde yuvan şen, için şen, kâinâtın şen, gezersin. Şâyet pervâsız rûhun sonbaharsız bir memleket isterse ufuklar ve sonsuz fezâ kanatlarına mahkûmdur. (İstediğin yere uçabilirsin) Bir kanatlandın mı hiçbir kayda ve uzaklığa sığmazsın. Hayâtın hür insanlar için en hayâlî gâyedir.

Buraya kadar şâir bülbülün kendine göre ne kadar rahat, hür ve mutlu olduğunu anlattı. Bu noktada bülbüle sorar:

Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır

Hayır! Mâtem, bülbülün hakkı değil, şâirin hakkıdır. Çünkü vatanının her köşesi işgâl edilmiş, yok olmakla yüz yüze kalmış bir milletin ferdi olan şâir bülbülün elindeki imkânların hiçbirisine sâhip değildir.

Şâir bundan sonra

Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!

mısrâlarıyla başlayarak târîhin şanlı sayfalarını hatırlar. Filistin-Gazze ile münâsebeti sebebiyle Kudüs fâtihinin anıldığı beyti aynen alalım:

Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
Selâhaddîn-i Eyyûbî'lerin, Fâtih'lerin yurdu.

Şâir Osman Gâzî'yi, Orhan Gâzî'yi, Yıldırım Beyazıd'ı hasretle yâd eder. Onların fethettiği memleket işgâl altındadır. Osman Gâzî'nin türbesinde çanlar çalınmaktadır. Yıldırım Han'ın câmîsinden sâdece çökük bir kubbe kalmıştır. Orhan Gâzî'nin muazzam kabri çiğnenmektedir. Ezanlar susturulmuş, Mevlâ'nın yâdı fezâlardan silinmiştir.