Gösteri çağı!
AHMET TALİB ÇELEN
Mahremiyetin yok olduğu, gizli-saklı kalması elzem olan her şeyin ortalara döküldüğü bir çağa rast geldik. Bir "aleniyetler çağı"nda yaşıyoruz.
Herkesin elinde bir telefon, her şeyini kaydediyor ve sosyal medya platformlarının hepsinde gösteriyor. Göstermek, çağın tutkusu. Gösterilmeyen şey yok sayılıyor. Var sayılmak için göstermen gerekiyor. Gezdiğin yerleri, yemek yediğin lokantayı, bir çay içimi sohbet ettiğin dostlarını, yediğin yemekleri; seyrettiğin denizi, dağı, ovayı… Göstermek hastalığı o kadar ileri gidiyor ki dışarıdakiler bitince kendi bedenine dadanıyor günümüz insanı. Görülmedik bir yer kalmasın… Kendi âilevî münâsebetleri, oğlunun-kızının ilişkileri… Hepsi "göstermelik" malzemeler arasında. Öyle ki göstermezse çıldıracak zamâne insanı.
Gösterme çılgınlığını besleyen en mühim kanallardan olan gündüz kuşağı programlarına bakınız. Kimin eli kimin cebinde belli değil. 6 kocaya vardığını kırıta sırıta anlatan kadınlar, üvey annesiyle evlenen gençler, evinden-âilesinden kaçmış, kadın mafyası eline düşmüş uyuşturucu mübtelâsı genç kızlar, babasına-annesine bir düşmanmış gibi bağırıp çağıran evlatlar, evlenmek isteyen yaşlıları dolandırmak için kucaktan kucağa atılan kadınlar… Ve bunlardan daha fazlasını her gün yayan korkunç bir sosyal medya gerçeği… Normal bir insanın hayâline sığdıramayacağı günahlar vak'a-i âdiyeden olmuş artık.
Böyle bir vasatta doğan-büyüyen yeni nesil nasıl olabilirse öyle bir yeni nesil ile karşı karşıyayız. Artık çocuklarımız âilelere değil, sosyal medyaya âit. Orada ne görürse o yolda ilerliyor. Tabiî ister istemez âile ile çatışma başlıyor. Çocukların tercîhi âileleri değil, sosyal medyadan gördükleri dünyâ oluyor ekseriyetle. Çocuklarımızın sâhibi olamıyoruz. Çocuklar âilelerini, özgürlüğünü kısıtlayan bir engel olarak görüyor. Özgürlük dediği de sosyal medyadan gördüğü serbestlikler, ahlâksızlıklar…
Dünyâyı yöneten gizli güçlerin kudretine şaşırmamak elde değil. Asla olamaz sandığımız bir kıyâfeti, bir davranışı, bir kelimeyi, bir cümle kalıbını bir anda yayılmış bulabiliyoruz. Önümde genç kızlar arasında moda olmuş daracık bir streç pantolonla yürüyen birisinin bir delikanlı olduğunu görünce düştüğüm şaşkınlığı hatırlıyorum. Artık yaşı 30'lardan aşağıda kızlarımızın ekseriyeti "crop top" denen göbeği açık bırakan bir giysiyle (elbise diyemiyorum) dolaşıyor. (Daha ileri yaşlarda da aynı kıyâfette insanları görmek acâip kaçmıyor şimdilerde.) Başörtülü annelerin yanında "crop top"lu kızlar felâketin "derinliğini" göstermeye yetiyor.
Kezban Hatemi'nin dediği gibi Türkiye'deki vaziyet bir "açıklık" değil düpedüz "çıplaklık" hâline geldi. Avrupa-Amerika ile kıyaslansa Türkiye'deki çıplaklık hepsinden ileride çıkar tahmîn ederim. Bu hengâmede doğruları hatırlatmak bir cesâret işi oldu. "Bu kadarı da fazla" diyecek herkes ağzını açmadan acımasız saldırılarla boğuluyor, özgürlük düşmanı diye emdiği burnundan getiriliyor. Bu raydan çıkmış çılgınlık siyâsî destek de buluyor maalesef. Bir felâkete doğru paldır küldür yuvarlanıyoruz. Buna karşı çıkma potansiyeli olan siyâsî ve sosyal çevreler de îzâhı zor bir korku/ürkeklik içinde vaziyeti seyrediyor. Çıkan sesler çok cılız; duyulmuyor bile.
Bu korkunç netîcenin en büyük sebebi günahların gizlenmesi gerektiği bilgisinden ve şuurundan uzaklaşmamızdır. Evet, sosyal medya devâsâ bir güçtür ama yeni nesillere günahlarını, hatâlarını ifşâ etmemek gerektiğini öğretebilsek, bir şuur olarak kalplerine yerleştirebilseydik fecâat bu noktalara gelmeyebilirdi. Çâre; yine bu şuurun öğretilmesi ve yerleştirilmesindedir. Şu hadîs-i şerîfleri çocuklarımıza öğretebilsek ve sevdirebilseydik neler olurdu bir düşününüz:
*"Kim, dünyâda günahını gizlerse, Allah Teâlâ da o günahı kıyâmette herkesten gizler."
*Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İşlediği günahları açığa vuranlar dışında, ümmetimin tamâmı affedilmiştir. Bir adamın, gece kötü bir iş yapıp, Allah onu örttüğü halde, sabahleyin kalkıp: