Âile hanımı
Ahmet Tâlib Çelen
Babam değirmenciydi. Antalya'nın Gazipaşa ilçesinde motorlu değirmeni ilk yapan kişiydi. Yıl 1969-70… Anamur-Gazipaşa arasındaki Kaledran köyünden Gazipaşa'ya göçtük. Babamın Manavgat'tan ikinci el bir değirmeni Gazipaşa'ya getirdiğini ve tanıdığım ilk dâhî olan Talat Usta rehberliğinde şimdiki yerine kurulduğunu hatırlıyorum. Bu Talat Usta, hakkında roman yazılacak adamdı. İnşâallah ileride yine bahsederiz. Slavya diye dışarıdan baktığında adam boyunda bir demir külçesi gözüken mazotlu bir motorumuz vardı. Motor su gibi mazot içerdi. İki mazot varilimiz bir haftada boşalır ve Özmen'in skodası ile doldurmaya giderdik petrole. Bu mazot canavarı ile babamın nasıl para kazandığına şimdi şaşırıyorum.
Değirmenimiz un değirmeni idi. İki türlü ücret alınırdı. Birisi "hak" dediğimiz bir kile (4 kutu) buğdaydan yarım kutu buğday, diğeri bu yarım kutu buğdayın para karşılığı idi. Müşterilerin bazıları hak vermek istemez, yerine para verirdi. Bu "hak"lar bâzen o kadar çok birikirdi ki koyacak yer bulamadığımız zamanları hatırlarım. Biriken "hak"lardan ihtiyâcı olanlara buğday veya un olarak satardık. Geçimimiz buydu. Biz de tâ küçükten babamın tabiî yardımcıları-işçileriydik. Değirmenciliğin en zor işlerinden olan "taş dişeme" de dâhil mesleği tamâmen kapmıştık diyebilirim.
Şehrin bir mahallesinde oturmamıza rağmen elektrik yoktu. Mahallemiz tamâmen köy hayâtı yaşardı. Bu yüzden mazotlu motor çalıştırmak zorundaydık. Yıllar bu şekilde geçti. İyi kötü kendi yağımızda kavrulup gidiyorduk. 1978 idi zannediyorum, elektrik direkleri dikildi, teller döşendi ve elektrik verildi. Babam da mazotlu motoru elektrik olmayan bir köyde oturan bir adama sattı, elektrikli motor aldı. Dünyâ varmış, mazotlu motoru çalıştırmak zorların zoru bir işti. Bir miline bir "kol" takarız, üstünde bir civatayı sökerek yerindeki boşluğa bezden dürdüğümüz bir fitili yakarak tekrar takarız ve derhal "kol"u çevirmeye başlarız. Belli bir hıza eriştiğimizde bir elimizi üzerinde tuttuğumuz demir bir damağı düşürürüz ve şansımız varsa motor çalışmaya başlar. Olmadı, aynı yol tekrarlanır. Çalışıncaya kadar… Bu iş soğuk kış günlerinde tam bir işkence olurdu. Motor soğumuş, içindeki yağ koyulaşmış olur, "kol"u döndürmek çok güçleşirdi. Birikmiş müşterilerle el değiştirerek "kol"u döndüre döndüre bir miktar ısıtmaya çalışırız. Sonunda bir şekilde "pat pat pat" diye çalışmaya başlardı. İşte elektrikli motor bütün bu zahmetlerden kurtardı bizi. Düğmeye bas, değirmen faal.
Bir müddet sonra babam değirmene bir de bulgur yarma değirmeni aldı. Bizi teşvik için birâderle bana "Bulgur değirmenini siz çalıştırın, parası sizin olsun" dedi. Nasıl şevkle çalışırdık. Gerçekten de bulgur değirmeninin kazancını verirdi bize. Şimdi düşünüyorum, aslında sağda solda serserilik etmeyelim, çalışarak para kazanmanın tadını alalım diye yapıyordu bunu. Faydasını da gördük. Allah ganî ganî rahmet eylesin.
Annem de en az babam ve bizim kadar değirmenciliği bilirdi. Babamın sâyesinde tabiî. Babam arada bir çarşıdaki işlerini bahâne ederek değirmeni anneme bırakırdı. (Biz okulda olduğumuz zamanlar). Genellikle söz verdiği saatte gel/e/mezdi. Annem de bu sâyede iyi bir değirmenci olup çıkmıştı. Bu becerisi ileride çok işine/işimize yarayacaktı. Babam çok erken bir yaşta (53 yaşında) vefât ettikten sonra bizi değirmen çalıştırarak annem okuttu. Canım annem!
Elektrikli motora dönelim. Elektrikli motor kolaydı ama sefâsı çok sürmedi. İlçemiz oldum olası solun hâkimiyetindeydi ve belediye reisi de hâliyle CHP'li idi. Biz ise ülkücüydük. Motorumuzun bağlı olduğu trafo arızalandı denilerek elektriğimiz kesildi. (Hâdisenin aktörlerinden sağ olanlar var, kimseyi incitmek istemem ama bu siyâsî zıtlığın bu elektriğin kesilmesinde rolü olduğu şüphesini hep taşımışımdır. O zaman çevremizdeki herkes de bu mevzûda aynı kanaatteydi.) Trafo tâmire götürülmüş. Ha bugün ha yarın derken 9 ay tek geçim vâsıtamız değirmeni çalıştıramadık.* Peki bu 9 ay ne yedik ne içtik İşte bu noktada Müslüman Türk'ün âile dayanışması devreye girdi. Biz sağda solda amelelik yaptık. Eskiden kalmış borçlar için kuruşuna dokunmadan babamın avucuna koyduk kazancımızı.