Peygamber vitesi...

Araba kullanırken vitesi boşa alıp yola devam etmektir. Özellikle yokuş aşağı giderken yapılır. Araba, benzinimazotu az yaksın diye... Ekonomik krizler kaderimiz olduğu için bize özgü bir icattır!.. Araba kullanırken ölümcül bir hatadır ama asla sallamayız!.. Eski model arabalara özgüydü. Teknoloji öyle bir noktaya geldi ki, sürücü mahalli uçak kokpiti, arabalar uzay aracı gibi oldu. Peygamber vitesi, Türkiye'de hâlâ geçerli... Arabamızın modeli, markası ne olursa olsun peygamber vitesinde yola devam ediyoruz... İnanıyoruz... Araba az yakarsa cebimiz rahatlayacak!.. Ya fren tutmaz da kaza yaparsak Kader de varsa ölmek ne yarar üzülmek!.. Peygamber vitesi... Mercedes'e bile koyduk!.. Dünyada tek bizde var... Başka bir ülkede olduğunu, kimseninde bizi kıskanıp bu teknolojiyi aldığını sanmıyorum... Kader planına bağlanmışız çünkü!.. Yaşadığımız, sadece ve sadece insan ihmallerinden, aç gözlülükten, usulsüzlükten, yolsuzluklardan kaynaklanan en acı felaketleri "fıtrat" a bağladık. Öyle bir noktaya gelindi ki, hayat pahalılığı, zamlar Allah'a bağlandı... Peygamber vitesinde araba kullanmaya alışık ahali seyretti!.. Ahali, hâlâ seyretmeye devam ediyor; Bakın, Kur'an-ı Kerim'de akıl kullanmayı ve bilimin peşinde koşmayı nasihat eden nice ayet var. Amasra'daki acı maden kazasından sonra, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, "Birileri bununla dalga geçebilir önemli değil. Ama biz kader planına inanmış insanlarız. Bunun ne dünü ne bugünü ne yarını olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır. Bunu da bilmemiz lazım "dedi. Yani; Tüm gelişmiş ülkeler, maden ocaklarında robot teknolojisine geçerken biz az maliyet çok kazanç olsun diye köhneleşmiş metotlarla durmak yok yola devam edeceğiz. Her acı kazanın ardından 3 gün ağlayacağız sonra unutacağız. Aynı Soma faciasında olduğu gibi... Peygamber vitesinde araba kullanan ahaliye dayatılan kader anlayışı... Aklıma, rahmetli ilahiyatçı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk geldi. Nur içinde yatsın, Yaşar Nuri Öztürk hoca 5 Şubat 2009 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde, "Kader alın yazısı mı, tabiat kanunları mı" başlıklı bir makale kaleme almıştı. O, can alıcı makaleden bazı satırlar; -'Kader'; ölçü, ilke, kural, düzen, takdir, ahenk demektir. Kur'an kader kelimesini hep bu anlamda kullanır. Elimizdeki geleneksel akait kitaplarındaki kader anlayışının Kur'an'daki kader kavramıyla bir ilgisi yoktur. O kitaplar yoluyla asırlardır taşınan ve bizlere öğretilen kader, Bakara Suresi 104. ayetin tam tersine giden, sürüleşmiş bir toplum yaratmak isteyen saltanat odaklarının kitleyi uyuşturmak için oluşturdukları Kur'an dışı bir anlayıştır. Bu anlayışla Müslüman kitlelerin getirilmek istendiği yerin ne olduğunu, İslam'ın temel kabulleri gibi benimsettirilen 'ilkeler'den seçtiğimiz şu birkaç örnek çok iyi göstermektedir: 1. Devlet başkanı, ahlaksızlık da zulüm de işlese azledilemez. 2. Sapık ve zalim bir imamın peşine de olsa namazı cemaatle kılın. 3. Dünya, müslümanın cehennemi, kâfirin cennetidir. 4. Her insanın cennetlik veya cehennemlik olacağı, varlıklar âlemi yaratılmadan çok önce belirlenmiştir. İnanç manifestosunun içine sokulan bu Kur'an dışı hezeyanların tümü Emevî yalanıdır. Kur'an'dan hiçbir dayanakları yoktur. Kur'an bunların tümünün tersini söylemektedir. Kur'an'da, bu şekliyle bir kader kavramı olmadığı gibi, 'kadere iman' diye bir tâbir de yoktur. Bu tâbiri de, Peygamberimizden yıllar sonra, Emevî idaresi din kitaplarına sokturmuştur. Bu gerçek, İslam ilahiyatının büyük bilgini Prof. Dr. Hüseyin Atay tarafından 1960 yılında yayınlanan 'Kur'an'da İman Esasları' adlı doktora teziyle ortaya konmuştu. Bu tez, Türk- İslam ilahiyat tarihinde ilk kez ortaya atılan bir tezdi. Prof. Atay bu tezi yüzünden, Ehlisünnet akîdesini bozmakla suçlandı. Tıpkı İmamı Âzam'ın da suçlandığı gibi... Oysaki Müslüman-Türk kitlelerden saklanan bu gerçek, Hüseyin Atay'dan asırlarca