Sema hocanın çok önemli bir sorusu var...

Lütfen beni kırmayın!.. Tüm okuyucularımızdan çok çok rica ediyorum: Ne olur, şu televizyon kanallarını işgal eden saraydan maaşlı her konuyu en iyi bilen "uzman"lardan uzak kalmaya çalışın. Özellikle ruh sağlığınız için!.. Doğal olarak bu satıra tepki gösterip "Ne yapalım Başka şansımız mı var Nereyi açsak karşımıza hep aynı tipler çıkıyor" diyeceksiniz. Haksız sayılmazsınız!.. Ancak, günümüz teknoloji dünyasında çok alternatifli mecralar var. İnternet tam bir derya. Biraz merak edip zaman ayırmak yeterli... İmkanlar el verdiği ölçüde, iç ve dış gündem maddeleri ile ilgili tarafsızlığına ve bağlantısızlığına inandığım (tarafı sadece vatan, millet, bayrak ve devlet olan) uzman isimlerin görüşlerine yer vermeye çalışıyorum. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü'nün internet sitesinde yayımlanan makaleleri çok yakından ilgi ile takip ederim. Ayrıca, sizlere de öneririm... Bugün de sizlere okuma kolaylığı olsun diye, orada yayımlanan çok önemli bir makalenin en can alıcı bölümünü sunacağım. Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, "Adı Konmamış Bir Savaşta Rusya, Ukrayna ve Türkiye" başlığı ile kaleme almış. Yazının flaşını merakınızı gidermek için hemen vereyim. Kalaycıoğlu, "Türkiye yine bir Reza Zarrap olayını, Rusya ile yaşar mı" diye sormuş. Üzerinde çok düşünülmesi gereken bir soru!.. Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu'nun makalesinden: -Türkiye Dengeyi Nasıl Sağlayacak Ankara, denge politikasını iyi sürdürmek zorunda. Rusya'yı kınıyor, kınamıyor. Ukrayna'ya destek veriyor, veremiyor. NATO'yu yeterli tepki vermemekle suçluyor ama kendisi fazla bir şey yapamıyor, yapmak istemiyor. Türkiye'nin erişilen yüksek ve karmaşık ilişki düzeyinden dolayı ne Rusya'dan, ne de Ukrayna'dan vazgeçme imkânı var. Öte yandan Zelenski'ye Ukrayna ile dayanışma sözü veriliyor. Acil güvenlik konseyi çağrıları yapmamasını anlayabiliyorum. Ama geçmişinde işgal görmüş ve yedi düvele karşı onurlu bir bağımsızlık savaşı vermiş bir ülke olarak, "çekimser oy" kullanmasını içime sindiremesem bile bir pragmatik yaklaşım olarak kabul ediyorum. İsrail de Golan Tepelerinin ötesindeki Rus varlığı dolayısı ile benzer yaklaşım içinde. Zor bir dönem, her ülke bir tür sınavdan geçiyor. Boğazlar ile ilgili olarak alınması gerek önlemler konusunda bu ülkenin yetişmiş çok değerli diplomat ve bürokratları var. Son derece çetrefil ve çelişkili maddelerin yorumunda Dışişleri Bakanlığı'nın, bu kaynakları kullanmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Ukrayna'nın bu konudaki baskısının dikkatle değerlendirilmesi ve ancak "Boğazlar kapatıldığında bu çatışma hali sona erecekse" değerlendirmesinin yapılması görüşünü benimsiyor ve bir kere yetkili bir makamın "bu savaştır" demesinin beklenmesi gerektiğine inanıyorum. Denge siyasetini iyi yönetmek isteyen Ankara'nın özel çıkar ve ülke çıkarını aynı anda nasıl gözeteceğini de izleyelim derim. Tabii bir de 27 Şubat'ta Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan "Montreux anlaşmasının gereği olarak, savaş halinde 19. Maddenin aktif hale getirileceği açıklaması"nın nasıl hayata geçirileceği de. Sanki Montreux 20. maddeye doğru bir yalpalama var. Herhalde Boğazlardan hiç bir ülkenin savaş gemisinin geçmemesi açıklamasını,