"Eşit ve ayrı, ABD'de bile tutmadı"

Şu sığınmacılar sorunu... Toplumda yaşanan büyük huzursuzluğun yanı sıra tam manasıyla kafa karışıklığı da mevcut!.. Nedeni ise kronik sorunumuzdan kaynaklanıyor. Devlet kurumları şeffaf değil, siyasetçiler de soruna o günkü siyasi pozisyonlarına göre yaklaşıyor... Sığınmacılarla mülteciler birbirine karışmış veya karıştırılmış, işin içinden çıkılmaz bir hâl almış. Ahali ne yapsın.. Huzursuzluk içinde tenis maçı izler gibi kafayı bir o yana bir bu yana siyasetçilere çevirip sözde kalan atışmaları izliyor!.. Büyük sorunumuza, sağlıklı sonuç bulup selim kafayla yaklaşabilmek için mutlaka teknik, tarihi ve hukuk alanında doğru bilgileri edinebilmemiz gerekir. Bu yüzden köşemizi bugün alanında uzman bir isme bırakacağım. Doç. Dr. Selahattin Ateş, STRASAM adlı düşünce kuruluşunun internet sitesinde konu ile ilgili çok ciddi makaleler kaleme alıyor (Herkese okumasını öneririm). Emekli kaymakam Ateş, Mülkiye Başmüfettişliği, Başbakanlık İnsan Hakları Mülteci ve Göçmenler Başkanlığı görevlerinde bulundu. Selahattin Ateş'in "Mülteciler Değil, Sığınmacılar Cenneti Türkiye" başlıklı (son) yazısından bazı satırlar; -Mülteci Sorunundaki Başat Faktör Dindir Anadolu ve Rumeli siyasi olarak değil ama coğrafi olarak Avrupa'nın bir parçasıdır. Siyasi olarak Avrupa'nın bir parçası olamamasının nedeni açıkça ifade edilmese de, eylem ve işlemlere sarahatle yansıdığı biçimiyle, dinsel farklılıklardır. İnanç bağlılığı her gün azalsa da Hristiyan Avrupa, şaşırtıcı bir bağnazlıkla Müslüman bir Avrupa'dan çekinmektedir. Bunun en iyi gözlendiği alan ise kuşkusuz mülteciler alanıdır ve Suriyeli mültecilerle Ukraynalı mülteciler de mükemmel bir deney alanıdır. Kuşkusuz İran, Irak ve Suriye ve çevresinden gelen mültecilerden nüfusa göre Batı ülkelerine yerleştirilen mültecilerde Hristiyan ve gayrı Müslim mültecilerin Müslüman mültecilere göre çok yüksek olduğunu Mülteci ve Göçmen Başkanlığı yaptığım dönemde gözlemlemiştim. Etnik kimlik, beklenenin aksine inanç kimliğinden önce gelmemektedir. -Türkiye'de Sadece 150.000 Mülteci Var Ve Hepsi Ukraynalı Bir mülteci ve göçmen ülkesi olma fiili durumuna rağmen Türkiye'nin, hukuken düne kadar içinde mülteci bulunmamakta ya da bir çırpıda sayılacak kadar az mülteci bulunmaktaydı. Çünkü Türkiye 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 New York Protokolü'ne taraf olmuştu ama bir şartı vardı: Türkiye "Coğrafi Çekince" koymuştu ve buna göre Türkiye'de mülteci olabilmenin tek yolu Avrupa kıtasından gelmekti. Bu durum son on yılda yapılan yasal ve alt düzenlemelerde de değişmedi. Sadece Asya ve Afrika değil, tüm Amerika, Okyanusya ve hatta kutuplardaki kıtalardan bile gelseniz Türkiye'de mülteci olamazsınız. Böylece bu yıl (2022) gelen Ukraynalı mültecilere kadar, Türkiye de hukuken mülteci bulunmamaktaydı. Mülteci statüsüne sahip olanlar genellikle "Soğuk Savaş" döneminin SSCB ve uydu ülkelerinden olup, gemiyle boğazı geçerken Boğaz'ın sularına atlayıp Türkiye'ye sığınan sporcu bireysel mülteciler olmaktaydı. Şimdi ise mülteciler tarihi olarak "Dest-i Kıpçak", günümüzde ise halkı tarafından yapılan adlandırmayla "Kozak"lar ülkesi Ukrayna'dan gelmektedir. Avrupa kendi içinde savaşa girmeden Türkiye mülteci sorunu ile karşı karşıya kalmaz. Ama sığınmacı sorunu her daim bulunacaktır. -Türkiye: Dünyanın En Çok Sığınmacı Barındıran Ülkesi "Türkiye dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmayı sürdürmekte, yaklaşık 3.6 milyon kayıtlı Suriyeli mültecinin yanı sıra 320.000 kadar diğer uyruklardan UNHCR'nin ilgi alanına giren kişiye de ev sahipliği yapmaktadır". Şimdi "Türkiye nasıl 2021 yılı sonunda resmi rakamlara göre bile dünyanın en çok mülteci barındıran