Zohran Mamdani vakası: "Sen bilmiyorsun, biz anlatalım" kültürü

New York'un yeni belediye başkanı Zohran Mamdani oldu. Uganda doğumlu, Hint asıllı bir Müslüman.

Sosyal adalet, kira hakkı, sağlık hizmetine erişim gibi konularda aktivizmi ile tanınan bir figür. İsrail'in apartheid, işgal ve soykırım politikalarına karşı açıkça tavır almasıyla da Amerikan siyasetinde "alışılmadık bir ses" olarak ortaya çıkan Mamdani bu tavrı yüzünden ABD'li milyarderlerin açık hedefi haline geldi.

Ama Türkiye'de asıl gündem Mamdani'nin 12 yıl önce Atatürk'ün mirasını onaylamadığını belirten bir paylaşımı oldu.

Bu cümle, Türkiye'de bir ulusal refleksi tetikledi. Kimliği Müslüman ve göçmen olan bir adam, Dünya ve Batı siyasetinin merkezinde yükselmişken, bizim için bir anda "medeniyet testi"nin nesnesine dönüştü. "Sen bilmiyorsun o adamı, gel sana anlatalım" diyerek bir öğretmen edasıyla ders vermeye soyunan, bir kısmı Türkiye'de önemli yerlerde gazetecilik, sanatçılık ve hatta akademisyenlik yapmış bir grup ortaya çıktı.

Bu eski tavır sadece kibir değil, aynı zamanda bir tür oto-oryantalizm tezahürü.

Kemalizm, Batı'nın bizi nasıl gördüğünü içselleştirip ona göre şekil alan bir ideoloji.

"Ben Doğulu değilim," "Biz laikiz, biz bilimi rehber ediniriz, Batılı gibi giyiniriz, biz elimizle yemek yemeyiz!"

Bugün Mamdani'ye bu şekilde saldıranlar, yani kendi değerlerini onaylamayan bir figürün varlığından rahatsız olanlar, aslında bir oryantalistin kendilerine yapacağı ırkçılığı yeniden üretiyor. "Sen bilmiyorsun, biz anlatalım" derken, üstten konuşuyor, öğretmeye kalkıyorlar. ünkü hâlâ bir Müslüman'ın Batı'da kendi inancıyla, özgüvenle var olabileceğini kabullenemiyorlar.

Mamdani'nin Mustafa Kemal'i tanımadığını sanmıyorum. (Meşhur) Müslüman akademisyen bir babanın oğlu olarak, Osmanlı'nın son dönemini, hilafetin kaldırılışını ve Türklerin İslâm coğrafyasından kopuşunu gayet iyi bilir. Belki tam da bu yüzden "onaylamıyordur".

Batı'da kendi kimliğiyle var olan bir Müslüman figür, bizim modernleşme anlatımızın kırılganlığını açığa çıkarıyor. Bu yüzden onu önce "bizden biri" diye sahipleniyor, sonra "Bizim değerlerimize saldırdı" diye dışlıyoruz. Kendi içinde barışamayan bir kimliğin, kendi içinden çıkabilmiş bir Müslümana tahammülü yok.

Osmanlı'nın son döneminde başlayan Batı hayranlığı, yalnızca teknolojik üstünlüğe duyulan bir saygı değil, varoluşsal bir aşağılık kompleksine dönüşmüştü.