TUTUKLU DEMOKRASİ

Türkiye'de "Hak" temel sorunlardan biri haline getirildi. Halbuki "Hak", her bir insan kişisinin varoluşsal değeridir. Buradan hareketle "Hak"lar karşısındaki tutumuna bakarak siyasal yönetimin kalitesini gözlemleyebiliriz.

Başka

Demokrasinin o ülkede geldiği seviyeyi anlayabiliriz.

Daha başka

Yönetimin adaletli olup olmadığını, insana değer verip vermediğini, hatta demokrasiye karşı olup olmadığını dahi anlarız.

Kısacası "İnsan hakları" ile demokrasi, demokrasi ile adil yönetim, adil yönetim ile siyasi otoritenin topluma verdiği değer arasında doğrusal bir ilişki vardır.

Çünkü, "İnsan hakları, her bir bireyin doğuştan sahip olduğu, evrensel ve dokunulmaz haklardır." Dolayısı ile bu haklar, insanın onurunu korumayı ve insanca bir yaşam sürmesini sağlamayı amaç edinir. Temel insan hakları kısaca şöyledir:

Yaşama Hakkı: Her bireyin yaşamını sürdürme hakkı vardır.Düşünce ve İfade Özgürlüğü: İnsanlar düşüncelerini özgürce ifade edebilir.Din ve Vicdan Özgürlüğü: Herkes istediği dine inanma ve inançlarını yaşama hakkına sahiptir.Adil Yargılanma Hakkı: Her birey eşit şekilde adil bir yargılama sürecine tabi tutulmalıdır.Özel Hayatın Gizliliği: Kişilerin özel hayatına müdahale edilemez.Eğitim Hakkı: Herkesin eğitim alma hakkı vardır.Seçme ve Seçilme Hakkı: Bireyler demokratik süreçlere katılabilir.

Bu haklar, uluslararası belgelerle güvence altına alınmıştır.

Herhangi bir siyasal iktidar, insan haklarına ulaştığı ölçüde kaliteli bir yönetim sunmuş, demokrasinin en temel işlevlerini yerine getiriyor demektir.

İçinde yaşadığımız süreçte Türkiye hem demokrasiden ve hem de "İnsan haklarından" irtifa kayıp etti. Gittikçe hukuktan ve demokrasiden uzaklaşıyor. Bu sebeple yabancı yorumcular dahil Türkiye'de rejimin otoriterleşmesinden söz ediliyor.

Tüm insan haklarında sorunlu hale getirilmiş bir ülkeyiz. Ancak öne çıkan üç temel insan hakkı güncelliğini koruyor. Birisi "Adil yargılanma hakkı", diğeri "Eğitim hakkı", sonuncusu da "Seçme ve seçilme hakkı"dır.

Siyasal iktidar, "adil yargılanma" hakkını baskı altına aldı. Ekrem İmamoğlu, Ümit Özdağ gibi toplumun hemen her kesimi tarafından tanınan siyasal liderleri, inandırıcı olmayan, hapis cezası alsa bile infaz kanunları sebebiyle hapiste yatmasını gerektirmeyecek suçlardan içerde tutuyor.

Davaların gizliliğinin ihlal edilmesi bir yana "yandaş medya" denilen medyada ifşa ediliyor. Devletin televizyonu bile "savunma ve cevap verme hakkına" uymuyor. Tek taraflı suçlama yapıyor. Halbuki yasal olan bu değil. Yayın oranlarında hakkında suçlama yapılan şahıslara cevap verme hakkı doğar.

Dosyaların avukatlara gösterilmemesi bir tarafa, sanık avukatlarının tutuklanması, dahası tutuklanan avukatların avukatlarının da tutuklanması, "Adil yargılanma" haklarının ne hale getirildiğini örneklemeye yetiyor.

Eğitim hakkına bakalım.

Binlerce çocuk okula gitmiyor.

Milyonlarca çocuk, genç, üniversiteli genç okuyor, okulu bitiriyor ve fakat karşılığını elde edemiyor.