Toplumun MR'ına bakın: Çürüyoruz!
Haber şöyle başlıyor: "Mehmet Cengiz'in sahibi olduğu Cengiz Holding'e ait Halilağa bakır altın madeninin Kazdağları'ndaki işletme iznine karşı açılan davada mahkeme tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararı ağaç katliamını önleyemedi. Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına rağmen bölgede çok sayıda iş makinesiyle ağaç kesimi ve toprak istifleme devam etti."
Anayasasında "Hukuk Devleti" yazan bir ülkede, o ülke, sahiden hukuk devletiyse, böyle bir olay yaşanır, mahkeme kararı görmezden gelinebilir mi
Hayır, yaşanamaz ve görmezden gelinemez.
Ama benim ülkemde bu ve benzerlerinden pek çoğu hem yaşanıyor ve hem de tekrarlanıyor.
Peki, neden
Çünkü Türkiye kötü yönetiliyor.
Bırakın katledilen milyonlarca ağacı, ülkenin milli mirası, varlık ve geleceği olan madenler, yabancılara satılmış durumda. Yerli taşeronları eliyle sadece ağaçlar değil, üzerinde yaşayan bitkiler, böcekler ve dahi o yörenin halkı mağdur ediliyor.
Dünyada maden çıkaran ve işleten pek çok ülke var. Türkiye dışında böyle bir yıkım yok. "Neden" diye sormayacak mıyız
Bir habere daha bakalım. Mülakat mağduru öğretmenler bakanlık önünde, yaşadıkları durumu anlatıyor: "..Komisyonlar aday sınava girmeden evvel adaya kaç puan vereceğini kendi aralarında oturup anlaşmışlar. Bazı arkadaşlarımızın ortalaması yakalanmak üzere atıyorum şu an elimdeki arkadaşım 82 puan verilmesi gerekiyor. Bu arkadaşımıza üç komisyon üyesinden biri 81, biri 82 ve diğeri 83 puan vererek güya bir akıl oyunu oynanmaya çalışmaktadır. Ancak bunu da becerememişler. Eline yüzüne bulaştırmışlar. Toplamı 84 puan olması gereken bir komisyon üyesinin rubriğinde 82 diye kayda geçmişler."
Bırakın hukuk devletini, sahiden Müslüman ve sahiden Allah korkusu olan insanların yönettiği bir ülkede, rejimin adı ne olursa olsun, dini ahlak ve vicdan, yönetenlerin ruhunda var ise, hayattaysa ve yaşıyorsa, böyle bir hak gaspı olur mu
Olmaz!
Benim ülkemde bu olaylardan yüzlercesi hem oldu ve hem de olmağa da devam ediyor. Maalesef AKP iş başına gelinceye kadar eğitimde aksaklıklar olsa bile bir bütünlük, bir huzur iklimi vardı. Her şeyden önce öğretmenler, ücretli-ücretsiz, kadrolu kadrosuz diye birbirine zıt eksende bölünmemişti. Aynı işi yapanlar, aynı maaşı alıyordu. Torpil sıfırlanmasa da dersine iyi çalışan, üstün başarı gösteren, hak ettiğini alıyordu. Sınavda birinci olanı kimse mülakatta elemiyordu. Başarı siyasi görüşüne bakılmaksızın ödüllendiriliyordu. Ve ana-babalar, derste öğretmenler, öğrencileri başarıya teşvik ederek; "Derslerinize çalışın. Çalışan kazanır" diyordu.
O günler gitti, yerine mülakatla birlikte, hak ve başarı gaspı geldi. "Ders çalışın çocuklar" demeye gerek yok. "Adamını bulun çocuklar"