İYİ Parti'ye giden yol

Parti nasıl kurulur ve kısa sürede nasıl dağıtılır sorusunun cevabını İYİ Parti örneğinde görmekteyiz. Parti'nin kurulma aşamasında da tereddütler vardı. Zamanlamasına karar verilememişti.

Hâlbuki İYİ Parti kurulurken çok şanslıydı. Çünkü arkasında seçkin, aydın, okumuş, nitelikli hazır bir kadro vardı. Bu kadro, MHP'nin milliyetçilik anlayışı ile uygulamaları arasındaki tutarsızlığı içine sindirememekteydi. Nasıl olur da "Soğuk Savaş" döneminin komünizm tehlikesine karşı, ülkenin millî birliğini savunan, rejimin demokrasi dışına savrulmaması için mücadele eden bir parti, AKP'nin tartışmasız savunucusu hâline gelebilirdi.

Herkes bizzat içinde yaşayarak görmüştü ki, AKP kadrolarını oluşturan ana merkez, ta en başından beri Cumhuriyet ve Atatürk'le ilgili sorunlu bir zihin yapısına sahipti. Sosyalistler, rejimi demokrasiden koparıp, komünist partisi yönetiminde otoriter bir rejime doğru sürüklerken, AKP'lilerin kökleri de, içinde laikliğin olmadığı, dinî elitlerden oluşan, siyasal seçkinlerin yönettiği bir başka zapturapt yönetimi kurma peşindeydiler.

Ülkücüler her iki kesim tarafından da sevilmiyordu.

Sosyalistler, ülkücüleri, onların tüm itirazlarına rağmen "Faşist" olmakla suçluyorlardı. Hâlbuki kişinin kendini tanımlaması ve algılamasından daha değerli ne olabilir

Kendini "Sosyalist" olarak kabul eden ve tanımlayan birine; "Yok kardeşim sen sosyalist değil, bizim kitabımıza göre şeriatçısın" demek gibi bir şey bu.

En büyük suçlamalardan biri de "Amerikancılıktı."

"NATO'culuktu."

Hâlbuki Amerikancı olan ülkücüler değil, bizzat devletin kendisiydi. 1949'dan sonra Türkiye hem çok partili hayata ve hem de demokrasiye geçti.

Ve daha da önemlisi, Sovyet lideri Stalin'in tehdidi karşısında, başta İnönü olmak üzere dönemin siyasal iradesi, Türkiye'nin güvenliğini ABD ile iş birliğinde gördü. Onun da ötesinde bizzat Avrupa, Türkiye'nin Sovyetleşmeyip kendi yanlarında olmasını istedi. Çünkü Rusya, elinde orak çekiçle, Çekoslovakya, Macaristan, Polonya ve hatta Almanya'nın bir kısmını işgal etmişti.

Korktular.

"Stalin tehdit edip duruyor eğer Türkiye de işgal edilirse veya sosyalistler, rejimi ele geçirip, Rusya ile bütünleşirse, Avrupa toptan özgürlüklerini kayıp ettiği gibi bir de Rus esareti altına girer. Bundan sonra bir daha belini doğrultamaz" diye düşündüler.

Nitekim ABD-Rusya arasında dünyanın paylaşımı sırasında Türkiye, ABD'nin payına bırakıldı. Hâliyle, Türkiye'de rejim demokrasiye, Rusya'da sosyalizme dönüşmekteydi. Benzer şekilde askerî sistemler de Varşova Paktı karşısında NATO'ya dönüştü. Böylece Soğuk Savaş döneminde Türkiye demokrasinin, liberalizmin yanında yer alırken, Rus yanlıları da Varşova Askerî Paktı ve sosyalizmle karşı cephede yer aldı. Hâliyle ülkücüler de devletin yanında, demokrasinin savunucusu olarak konumlandılar.

Şimdi

1990'lardan sonra "Soğuk Savaş" dönemi bitti. İki kutuplu dünya sona erdi. Önce ABD'nin meydanı boş bularak tek hegemonyacı atılımı başladı, ardından Rusya ve Çin'in güçlenmesiyle yeni dengeler kuruldu. Derken ABD, yeni bir plan ortaya koydu.