Geçmişe dönemeyiz

Eğer bugüne kadar, Sezgin Baran Korkmazları, Rıza Zarrab'ları, Kendi bakanlığına dezenfektan sattığını itiraf ettiği halde hukuk düzeninin arkasına döndüğü çok bariz olayları ve daha nicelerini bilmesek, görmesek ve şahit olmasak derdik ki, "Vallahi bizim hukuk düzenimiz, adalet sistemimiz, tam da anayasada yazdığı gibi işliyor. Kesinlikle tarafsız. Kemse kusura bakmasın, İmamoğlu da suçlu mu suçsuz mu yargılansın görelim."

Diyemiyoruz.

İstemediğimizden ve olaylara çok taraflı baktığımızdan değil. AKP ve ortaklarının el ele kurdukları düzen ve bu düzenin yarattığı adalet sisteminin gelmiş geçmiş uygulamalarından dolayı diyemiyoruz. "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" örneğini yaşaya yaşaya bugünlere geldik. Bütün bunlara rağmen, Adalet Bakanının çıkıp Anayasa maddesini hatırlatarak "Hukukun bağımsız ve tarafsız olduğunu" söylemesine rağmen inandırıcı olmamasının nedeni, bizzat kendileridir. Aslında biz, Türk Milleti olarak, gerçekten de anayasamızda yazdığı gibi "hukukun tarafsızlığı" ilkesine inanmak ve güvenmek istiyoruz.

Devletimizin ve bağlı olarak siyasetin yasal kurallara göre yapılmasından yanayız. "Hukukun üstünlüğü" sadece mahkemelerde değil, bizzat siyasal faaliyet ve devlet yönetiminde de kendini göstermelidir. En büyük makam cumhurbaşkanlığıdır. O makamda her kim oturuyorsa veya oturacaksa bilmelidir ki hukuk (Anayasal kurallar), kendisinden üstündür. Aksi takdirde kişinin üstünlüğü, hukukun üstüne çıkar. İşte Türkiye'nin içinde bulunduğu hazin durum tam da budur.

Teorik olacak ama söylemeliyim. Peki Milletin egemenliği nerede

Milletin egemenliği, üç temel kuvvete bölünmüştür. Biri, mevcut sistem krizinden de anlaşılacağı gibi hukuk kurumudur. Bu kurum mülkün (devletin) temelidir. Ve gücünü milletten alır. Millet adına hükmeder ve karar verir

İkincisi yasamadır. Millet adına kanun yapma yetkisi. Bu yetkiyi, milletvekillerini seçerek verir. Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesiyle, yetkileri tırpanlanmış, siyasal çoğunluğun üstüne siyasal parti vesayeti ikame edilmiştir. Parti iktidar olunca onun lideri, parlamentonun üzerinde bir güce ulaştığından, meclis kendisini seçen milletin beklentilerinden çok iktidardaki partinin, hatta parti liderinin beklentilerine göre karar verir hale gelmiştir. Böylece milli egemenliğin en önemli kurumu, üçüncü kuvvet (güç) olan yürütmenin emrine girmiştir. Uzun süren iktidar olmanın yarattığı alışkanlıklar sonunda, siyasal gücü elinde tutan iktidar, milli egemenliğin en büyük kaynağı olan adaleti de kontrol eder hale gelince içinde yaşadığımız siyasal kriz hali ortaya çıkmıştır.

Ta Kılıçdaroğlu'nun adalet yürüyüşünden ve hatta onun da öncesinden beri Türk toplumunun ısrarla şikâyet ettiği kurum adalet kurumu olmuştur. İnsanlar var olan şeyden şikâyet eder mi Olan bir şeyi ısrarla arar mı

Aramaz.

Lakin Türk toplumu yıllardır Adalet arıyor ve adaletsizlikten yakınıp şikâyet ediyor.