Egemenlik milletin olmaktan çıktı

İçinde bulunduğumuz süreçte, egemenlik topyekûn milletin gücünü ifade etmiyor. Üstelik egemenlik, "barış süreci" bağlamında belki de ikiye bölünmek üzere. Bun tam olarak bilmiyoruz. Çünkü yürütülen sürecin niteliğini bilemiyoruz.

Herkesi ve hepimizi ilgilendiren ülkenin en temel sorunu, milletin bilgisi dışında ilerliyor. Sonunda bakalım ne çıkacak. Hep birlikte göreceğiz.

Gelelim egemenlik meselesine.

Egemenlik kavramı, siyaset biliminde tartışılan bir konudur. "Gerçek ve somut anlamda, sahiden milletin egemenliğinden söz edilebilir mi" diye. Bu tartışma, konumuz dışında. Bizim asıl odaklanacağımız şey, gelişmiş ülkeler ve demokrasilerde var olan millet (halk) egemenliğinin sahiden yürürlükte olup olmadığıdır.

Bu anlamda millet egemenliğinin özünde, hiç şüphesiz "Toplumsal iradenin" hem toplum tarafından yeterince anlaşılıp anlaşılmadığı ve hem de uygulamalarda görünür olup olmadığıdır. Türkiye'de siyasal yapıya, bir harita gibi genel görünüm olarak bakıldığında, iktidar-muhalefet alanının sorunlu olduğunu bilmeyen yok. Siyasal iktidar ve ortakları tarafından muhalefet, neredeyse ülkeye yük, toplumun önündeki engel olarak görülüyor. Bu durumda, milli iradenin iktidar bloku ve oy tabanı meşruiyet alanını içinde, ülkenin diğer yarısı olan muhalefet alanı ise milli iradenin gereksiz kısmı olarak görüldüğünden meşruiyet alının dışında sayılıyor.

Bu tablo karşısında soru şu: Millet egemenliği, iktidar bloku ve seçmen tabanından ibaret midir

Elbette değildir.
Millet denilen egemen toplum, anayasal içerikte, tüm toplumu kuşatır, içine alır ve bir bütün olarak görür. Bu durumda egemenlik, anayasaya bağlı, kendini Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak gören herkesin iradesi demektir.

Kuramsal (teorik) olarak millete ait olan egemenlik üç ana bloktan oluşur. Birincisi yasama, yani kanun koyma ve yapma yetkisidir. Her bir Türk yurttaşı, meclise gelip oy kullanamayacağına göre millet bunu kendisine yetki verdiği vekilleri aracılığı ile yapar. Milletin temsilcileri olan vekiller, şayet milli iradeyi gerçekçi ve sahici temsil edeceklerse, yargıçlar gibi hiçbir tesir ve baskı altında kalmadan kendi seçmenlerinin nabzını tutarak akla ve bilime uygun karar vermelidir.

Yazının başında söylediğim, siyaset bilim tartışmalarında, egemenliğin tam temsilinin mümkün olup olmayacağı sorunu, işte tam da bu noktada başlıyor.

Bu tartışmanın ötesinde, "seçilenler, toplumda herkesi bağlayan ve sınırlandıran kanunları yaparken, ülkenin geleceğine ilişkin karar alırken ne kadar bağımsız davranabiliyor" sorusuna bakalım.

Birinci mecliste (1920) neredeyse tam bağımsız davranabiliyorlardı diyebiliriz. Şimdi AKP-MHP ortaklığında, 2017'de kurulan ve uygulanan yeni rejimde meclis, ne yazık ki iktidarın vesayeti altındadır. Dolayısı ile milli iradeden çok iktidar iradesi baskın hale getirilmiştir. Bu anlamda Meclis, ülkenin kaderine hâkim olma yeterliğini kayıp etmiştir.

Gelelim milli iradenin ve egemenliğin ikici blokuna. O da