DEMEK SİLAH BIRAKIYORLAR

1984'de Şemdinli ve Eruh'ta terör eylemlerini başlatan ve sonrasında binlerce çocuğu, kadını, devlet memurunu, askeri, polisi, korucuyu şehit eden PKK kurucusu Abdullah Öcalan, İmralı Hapishanesi'nden önceki gün PKK'lılara seslenerek "Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin" dedi. Bir film şeridi gibi herkesin gözünün önünden o karanlık ve acılı yıllar gelip geçmiş olmalı.

Türk Milleti, nice koç yiğitleri kahpe kurşunlara toprağa verdi. Kiminin kolu bacağı koptu. Halen aramızda dolaşanlar var. Günün sonunda bir de baktık ki Teröristbaşı, kendilerini yese doymayacak sandığımız Bahçeli'nin çağrısına uyuyor ve sahiden "PKK kendini feshetsin" diyor.

Taraflar mutlu.

Pek çok yabancı devletin açıklamalarına bakılırsa bu durum "tarihi fırsat." Sahiden koşulsuz, pazarlıksız ve de en önemlisi en ufak bir taviz olmadan PKK elebaşı bunu yaptıysa elbette itiraz etmek yanlış olur. Lakin saygınlığı kesinlikle hak etmez. Çünkü devlete isyanı kendileri başlattılar ve binlerce insanımızı yine kendileri şimdi itiraf ettikleri gibi boş boş amaçlar uğruna şehit ettiler.

Ancak eğer böyle bir açıklamayı AKP'li Şamil Tayyar'ın sorduğu gibi sorar ve düşünürsek tarihi bir hezimet ortaya çıkar. Tayyar şöyle soruyor: "Bu çağrının ek protokolü söz konusu mu, genel af, Anayasa değişikliği, umut hakkı gibi düzenlemeler gündeme gelir mi"

Şüphesiz sorunun muhatabı devleti yönetenlerdir. Devlet, kendi kendine karar alıp uygulayamaz. Yönetim sorumluluğu, millete hesap vermekle yükümlüdür. Ancak, gelinen noktada ta sürecin en başından beri bir gizemli bir ilerleyişle yol alındığını da görüyoruz.

Teröristbaşı, doğrudan özerklikten dem vurmadı. Ancak, demokrasi içinde değerlendirdiği kimi siyasal taleplere açık kapı bıraktı. Bu da bize Şamil Tayyarın sorduğu "Ek protokol" sorusunu hatırlattı. Yapılan çağrıda sosyalizmin modernleşme çağında gerilediğini, bu sebeple demokrasinin sorun çözebileceğini söylese de o "Demokratik" paketin içinde neler olduğunu henüz bilemiyoruz.

Belki de iktidarın aksakallısı Binali Yıldırım Bey'in "Türklüğün anayasadan çıkarılması" vardır. İşte tam bu noktada da iş gene dönüp dolaşıp, "bir protokol var mı" sorusuna dayanıyor.

Belki özerklik yok ama, tarihsel yolculukta çok yakın zaman içinde özerkliğe götürecek, alt yapı izinleri "Demokratik" olarak anayasal düzenlemelerle verilebilir. Böylece yeni Türkiye'de yeni demokrasiyle, Barzani-Talabani, Suriye'de SDG ve Türkiye'de de yumuşatılmış "Demokratik Haklara" dayalı yapılar kurularak, sacayak tamamlanacak olabilir.

Bütün bu gelişmelerde milletimiz ve devletimiz açısından sevineceğimiz tek konu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin başarısıdır. Onca politik yanlışlara rağmen güvenlik güçleri PKK'yı dize getirmiş, sınır ötesinde hapsedip pençesini vurmuş, kilidini de sınır ötesinde kapıya takmıştır. Bunun dışında politik karar alıcıların zaafı yüzünden 2013'de sokaklarımız ateşe verilmiş, yüzlerce asker ve polisimiz politik hataların sonucu olarak şehit olmuştur. Bunlara Fetö ile iş birliği içinde gladyonun ihanetini de eklememiz lazım.