Evlerimiz ezan sesiyle dolsun, göklerimiz ezan sesiyle çınlasın

Ezan, günde beş vakit îmanımızı tazeleyen semavî bir ses. Allah ve Resûlüne beş vakit icabetin sesi bu... Âlimanın sözüyle "Ezan sözlerin en temiz olanı ve semâ sâkinleriyle dünyadakilerin aynı anda dinledikleri" ilahî bir çağrıdır. İ'lâ-yi Kelimetullah'ın günde beş vakit ilânıdır. Günde beş vakit hüviyetimizi, yâni Hû'dan geldiğimizi hatırlatır. Millet-i beyzâ bu mukaddes sesin dâvetiyle gaflete düşmemiş, vaktin oğlu olarak yaşamıştır. Müslüman için hayat ezanla başlar, ezanın sesiyle güne uyanır, bir gününü beş vakitte ezanın devranıyla tamamlar ve o günü kurtulmuş gün olarak bitirip ertesi güne aynı îman ve kanaatle başlar. Bu ulvî sebepten dolayı milletimiz çocuklarına İslâmî ilk şuuru ezan sesiyle vermiştir. Çocuğunun kulağına ezan okuyan baba onun sabî dimağına Müslüman kimliğini üflemektedir. BİR YERDE EZAN OKUNUYORSA ORADA MÜSLÜMANLAR VAR Bir yerde ezan okunuyorsa orada Müslümanlar vardır. Ezan bir beldenin İslâmî nişanı ve şahadetidir. Ezansız topraklar vatan sayılmaz. Bir beldenin Darü'l İslâm olduğu o beldede ezanın okunup okunmadığıyla anlaşılır. Necip Fâzıl, ezansız vatanın olmayacağını yazmış: "Denildi mi bir yerin adına Türk beldesi. Gözüm al "bayrak" arar kulağım 'ezan' sesi."İstiklâl Marşı'nda "Bu ezanlar-ki şahadetleri, dînin temeli ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli" mısraı ile ezanın Müslümanların vatanında kıyamete kadar susmayacağı bildirilir. HZ. BİLÂL EZAN OKUYUNCA... Ezanı ilk okuyan Hz. Bilâl'di. Peygamber Efendimiz dâr-ı bekaya göçünden sonra ezan okumayı bırakmıştı. Mekke ve Medine'de hüzünden duramayıp, münzevî bir sahabe olarak tenhalarda yaşıyordu. Şam'a yerleştiğinde Efendimiz aleyhissalatüvesselâmı rüyasında görür. Bu işaret üzerine Medine'ye gelerek Peygamber Efendimiz'in mübarek kabrine yüzünü sürerek ağlar. Öyle çok ağlar ki Ravza-i Mutahhara'nın hasırları onun gözyaşları ile ıslanır. "Hz. Peygamber'in müezzini Bilâl gelmiş" diyenler mescide gelip etrafını sararlar. Hz. Hasan ve Hüseyin onun boynuna sarılır, "Ya Bilâl! Senin Mescid-i şerifte Resûlüllah'a okuduğun ezanı işitmek isteriz. Dedemiz seni de çok severdi. Onun hatırı için bir kere daha ezan oku. Resûlullah'ın 'Bilâl, ezan oku da içimize bir su serp' buyurduğu gibi ne olur gönlümüze bir kere daha inşirah sal" dediler. Ezan okuması için yalvaranlar Peygamber Efendimiz'in gül yüzlü torunlarıydı. Onların yüzünde Efendimiz aleyhissalatüvesselâmın gül sîmasını görüyordu Hz. Bilâl. Gözlerinden yaşlar akmaya devam eder. Senelerce sonra bir kez daha Mescid-i şerifin duvarına çıkar. Siyah nurlu yüzünden akan terler, hüzünlü gözlerinden boşalan yaşlarla birleşir, siyah tenini kaplar. Titreyen siyah elini kulağına götürür ve Medine-i Münevvere'nin son kez duyacağı ezanı okumaya başlar. Hançeresinden çıkan ezan sesi gökle yer arasında dolaşır ve Medinelilerin kalbine nurdan bir nağme olarak girer. Her "Allahüekber" dediğinde mesciddekiler cezbeye kapılarak Hz. Hasan ve Hüseyin'le birlikte ağlamaya başlarlar. Hz. Bilâl, ezanın "Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah" kısmına geldiğinde gözyaşları daha fazla akmaya başlar ve ezan sesi birden kesilir. İkinci kez okuyamadan müminlerin kucağına düşüp yığılır. Hz. Bilâl'ın ezan aşkını anlatmak bu abdi- âcize düşmez. Bu güzel vak'ayı Ahmet Cevdet Paşa "Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ" adlı eserinde (cilt:1, s.261) şöyle anlatıyor: "Hazret-i Bilâl, Mescid-i şerifin sathına çıkıp ve vakt-i saâdette ezan verdiği yerde durup: 'Allahü Ekber! dediği gibi Medine yerinden oynadı: 'Eşhedü enlâ ilâhe illallah' dedikte Medine çalkandı. 'Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!' deyicek, Resûlüllah dirilmiş diyerek kızlar sokaklara uğradı. Memleket altüst oldu. Resûlüllah'tan sonra Medine'de böyle bir ağlayış görülmemişti. Hazret-i Bilâl'e dahi hayret geldi. Ol ezanı tamam edemedi." s.261) "BEŞ VAKİT EZAN BEŞ AYRI MAKAMDA" OKUNURDU Nihat Sami Banarlı'nın yazdıklarıyla devam edelim anlatmaya: "Türk milleti, ezanı semâvî bir hitap hâlinde benimsemiş; onun için büyük ve âdeta mânevî bir mimârî yaratmış; göklere minâreler yükseltmiş; ezanı en güzel seslerle işleyerek bir dâvete dinî bir mûsikî hüviyeti vermiş. Ezan, Türkler elinde alelâde bir ibâdet çağırışı olmaktan yükselerek bir mûsikî gücü kazanmış, bu dâvet kullar tarafından değil de Tanrı diyarından yapılıyormuş gibi bir ilâhî ölçüsüne yükselmiş ve böylece günümüz beş vaktinde insan ruhlarını dünya kirlerinden yıkayıp temizleyen bir mânevî haz vâsıtası olmuştur. (Edebiyat Sohbetleri, 2. Cilt, s. 47) EZAN GÜNDE BEŞ VAKİT İ'LÂ-Yİ KELİMETULLAH'IN İLÂNIDIR Biz Müslüman Türkler, Hazret-i Peygamberimizi çok sevdiğimiz gibi ezan-ı Muhammedî'yi de çok seven bir milletiz. Öyle bir sevgi ki bu, beş vakit ezanı makamlarla okumuş ve okutmuş. Tasavvuf ehli Ömer Tuğrul İnançer'in kitaplarında anlatıldığı üzere eskiden "beş vakit ezan beş ayrı makamda" okunurdu. "Sabah ezanını Dilkeşhâverân veya Sabâ, öğle ezanını Hicaz, ikindi ezanını Hüseynî veya Uşşak, bazen de Beyatî, akşam ezanını mutlaka Segâh, yatsıyı ise Rast makamında okumak usuldendi. Bunun sebebi de güneşin hareketleriyle ilgili. Güneşin her namaz vaktinde farklı durumlarda olması insan ruhuna da tesir ettiği için, her vakit bu ruhî durumlara uygun bir makamla okunmaya başlanırdı." Bediüzzaman Hazretleri ezanın diline karşı çıkanları ikaz etmişti: Ezan-ı Muhammedî bir ilânat değildir. O divâneler bilmiyorlar. Şayet öyle olsaydı, her millet kendi lisanına göre 'namaza gelin' diye çağırırdı. Halbuki bu ezan asr-ı saadetten beri öyle devam ediyor. Bu i'lâ-yi kelimetullahtır. Îmanın esasını günde beş defa dünyaya ilân etmektedir. İslâm'ın şeâiridir. Bu şeâir, farzlar kadar ehemmiyetlidir."(Son Şahitler, Necmeddin Şahiner) "EMR-İ BÜLENDSİN EY EZÂN-I MUHAMMEDÎ" Yahya Kemal, "Eski Şiirin Rüzgârıyla" adlı kitabında (s.23) ezanın ulvî gücüne dair yazdığı "Emr-i bülendsin (yüce emirsin) ey ezân-ı Muhammedî Kâfî değil sadâna cihân-ı Muhammedî Gök nûra gark olur nice yüzbin minareden..." mısralarının yanında "Ezansız Semtler" makâlesinde nesillerin terbiyesi bakımından "ezan ve Kur'an seslerinin tılsımlı