Rüyada gelen kuş ve kaybolan adam

Rüyada gelen kuş ve kaybolan adam

AHMET CAN KARAHASANOĞLU

20'li yaşlarda, ruhumun ilk seferlerine çıktığım o uzun tren yolculuklarında, zaman zaman yazıya sığınır, ezgin kelimeleri günlüğüme dökerdim. Ne o dönem bir anlamı vardı o günlüğün, ne de bugün… Çok sonra anladım ki, seyyahken yazmak, içteki yaban hayvanını teskin etmekten ibaretmiş. Yazdıkça başkalaşan hayvanı yabanlıktan kurtardım mı bilmiyorum; fakat şimdilerde sadece ölgün bakışları sırıtabiliyor aynada.

O defterdeki yazılar bazen bir cevabı değil, bir çağrıyı saklıyor. Yazmak her zaman dert anlatmak değil… Bazen üzerine vazife olmayan bilgileri yüklenmiş birinin, o bilgiyi işine yarayacak birine aktarma deneyimi gibi. Tam da böyle bir not... Bu meseleye dair bir şeyler yazmışım 26 yıl önce o deftere…

Yemenli bir adam tanımıştım Fas'ta… Yüzünde zamanın silgisiyle yok olmuş, yeni zıpırların tabiriyle "poker face" bir ifade vardı. Sanki o silgi, adını, kimliğini ve aslında varlığını da silmişti Yemenli'nin. Mihail Nuayme'nin Arkaş'ı gibi, hem var hem de yok bir karakterdi. Kaldığım, ucuz ve rutubetli pansiyonun girişinde, şişe kalınlığında gözlüğüyle kitap okurken görürdüm onu. Bazen bir anda okurken ayağa fırlar, "Aaaa…" diye kısık sesle, hırıltılı bir avaz ve sonra hiçbir şey olmamış gibi yine yok olurdu okuduğu koltukta.

Sonradan öğrendiğime göre, Fas ve Cezayir'de kaybettiği ruhaniyetini arıyordu.
"Ne geçmişim var beni bağlayacak, ne de geleceğe tutunacak bir hayalim… Sadece kendimi bulmaya çabalıyorum dostum."

Yankı vardı evet, ama görüntü yoktu. Ses vardı belki, ama o sesin bir sahibi yoktu. Gerçekle hayalin nikâhına şahitlik ediyordum.

Ajandama, o yılların tozlu satırları arasında Yemenli'nin ağzından şöyle bir hikâyeyi not etmişim:

"Cezayir'in dar sokaklarında yaşlı bir dilenci gördüm. Sebepsizce ona yaklaştım. Dilenci, bir göçmen kuş yakalamamı istedi ve o kuşun kendimi bulmama yardımcı olacağını söyledi. Günlerce o kuşu aradım ve sonunda doğudan batıya uçan o yorgun kuşu elimle yakaladım. Kuşun kanatlarını bantladım ki kaçmasın. Yemini, suyunu veriyor ve yine yollar boyu yürüyordum.

Bu defa bir Mağripli çıktı karşıma. Yüzü çatlamış toprağı andırıyordu. Kuşu Marakeş'e götürmemi söyledi. 'Orada kanatlarını aç ve azat et, çünkü bazı kuşlar sadece özgürleştikleri zaman konuşurlar,' dedi. Kim ne derse, sorgusuz sualsiz yapmaya başlamıştım. Bu şekilde egomun ırzına geçmiş oluyordum. Başardığımda, bir tür zaman sıçraması bahşediyordu Allahü Teâlâ...