Mutlu hayat yoktur!

Mutlu hayat yoktur!

AHMET CAN KARAHASANOĞLU

Zamanı durma noktasına getiren uzun suskunlukların müntesipleri, içinde bulundukları ânı doğru okuyamaz; çünkü zaman, onların elinde ucu görünmeyen bir makaraya dönüşür.

Oysa ömür kırılmış bir vazonun masada unutulmuş parçaları gibidir. Elini uzattığında kesiği hatırlarsın, güzelliğini değil. Ve genelde insan kendine dair en sahici sırları ekseriyetle bu kesiklerde bulur. Hayat bir yaranma biçimidir evet ama sadece hissedenlerin imtiyazında bir kuvvete dönüşür. Yaralarından beslenebilirse, daha güçlü çıkar insan cendereden. Ama sonra. Sonra o yara izlerinin peşinde bir ömür sürüklenir.

Yara belki kapanır ama izler hep vardır.

Bu yüzden hayatın çirkin, dağınık onursuz hatta ahlaksız yanları sürekli tekrar eder. Kalıcı iz bırakmak ister bellekte kader ve türlü vesilelerle her seferinde bunu başarır da… Aslında bir bütün olarak baktığınızda hiçbir hayatın parlak yüzü yoktur. Parlak olan sadece büyütmeyi seçtiğimiz küçük anların içindeki kırılgan ışıktır.

Hayatlarımızın ekspertiziyle uğraşmayı bırakıp sahici anların farkındalığıyla yeni bir iç patika keşfetmeliyiz.

Yaşadığımız o tüm deneyimlerin toplamı, doğru anlatıldığında kısa monologlardan ibarettir aslında. Bir hatıra defterinin sayfalarına, koca bir hayatı değil, yalnızca dayanabilir olan kesitleri yazarız. Çünkü mutlu hayat diye bir şey yok; varsa bile, o masal kimseye nasip olmamıştır. İnsanların içinde dolaştırdığı efsane, çöplüğün üzerine iliştirilmiş altın bir etiket kadar sahtedir. Yine de bir ömrü değerli kılabilen şey, bu çöp yığınının içinden seçilen birkaç dürüst sahnedir. Bir bakış. Bir el hareketi. Muşamba örtülü masanın üzerinde unutulmuş fotoğrafın yanık yeri. Naftalin kokan o eski sandukayı da unutmayalım…

Hafıza, tuhaf bir ajandır. Bazen bütün bir gün yok olur, bazen tek bir anda ısrarla kalır. Bazen çekip gitme arzusunu kamçılar. Tüm bu saçmalıklara alıştığı için normal gelir olup biten insana. Oysa hiçbir şey normal değildir. Ama insan bu anlamsızlığa tutunuverir.