Hüzün çağının felaketi

Hüzün çağının felaketi

AHMET CAN KARAHASANOĞLU

Tolstoy mutsuzluğu tek cümlede özetlemişti:

"İnsan, başkalarının gözünde iyi görünmek için kendinden ödün verir; işte mutsuzluğun kaynağı buradadır."

Olgunlaşmamış insan fıtratı işte böyle muazzam bir ifadeyle özetlenir.

Muhatabın tepkisine göre pozisyon aldıkça anlamsızlık artar, iç disiplin deforme olur.

Beklentileri kiraya vermek aklı teskin eder ama ruhu hırpalar.

İç sesimizin tınısını başka kulakların duyacağı titreşime ayarlama ezikliğinin altında yetersizlik hissi vardır. Dolayısıyla (çoğu zaman) muhatabımızın tepkileridir muhabbetimizi şekillendiren. Abartılı bir ifadeyle, aslında kimse kimseyle 'gerçekte' konuşamaz. O hâlde nedir konuşma Kanımca büyük bir muamma… Gayesi belli de olsa sonucu asla bilinemeyen bir dehliz. Semantikçilerin üzerinde çokça tartıştığı bu mevzular elbette bir köşe yazısının küfesine sığmaz; sadece anlam karmaşasını daha da karmaşıklaştırır.

Tolstoy'un sözünü tekrar edelim: İnsan neden başkalarının gözünden kendini görmek ister

Üstadın "mutsuzluğun kaynağı buradadır" dediği nokta, kendini sürekli dönüştüren kaypak dilin neticesidir.

Öfkeni ehilleştir, sevgini kontrollü sun, tutkularını bastır, nezaketi ıskalama, sahte saygıyı iyi kurgula… Bugün, insanların kurallar (!) manzumesi adına girdikleri şaklabanlık şöleni böyle bir kostüm giydiriyor. Rol becerisi, kişiliği iğdiş ederek sahte kahramanlar üretiyor. Çapsız kahramanlar, depresyon naftalincisi mevkiinde hastalığın üzerine zehir serpiyor. Koku keskin lakin protez çözümler acıyı bastırıyor; çünkü seyirciler ırkına dönüşen kitle süreçten memnun görünüyor.

Kişiliğe ihaneti nasıl erdeme (!) dönüştürüverdik

Öteki'nin gözü neden daha parlak geldi bize

Gelinen noktada, içimizdeki o hüzünlü çocuğun içine ettik. Herkesten sakladığımız o bebeksi gözyaşı artık zavallı bir embesil gibi gösteriyor bizleri.