Yüzyılın yolsuzluk soruşturması mı

Adlî yıl açılışları ve yapılan konuşmalar her zaman gündem olur. Bu sene de öyle oldu.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın, Bir Eylül'deki Adlî Yıl açılış konuşmasında, salonda bulunan Özgür Özel'i de kast ederek "hâkime hakaret etmeye hiç kimsenin hakkı yok" mealindeki beyanı ve ardından İki Eylül'de İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek'in İBB operasyonları için "yüzyılın yolsuzluk soruşturması" beyanı, yazın başından itibaren şiddetlenen siyasî yargılama hararetinin kışta dahi süreceğinin göstergesi.

Birileri savcıya "erkenden kararını vermişsin" diyerek itiraz ediyor.

Anlamlı değil. Zira, savcı zaten iddianame düzenlemeye hazırlanıyor. Yani o "ön karar"ını vermiş. Bu normal. Her savcının rutini bu.

Mesele o savcının bu operasyonun kararını "temiz eller" niyetiyle ve bizzat verip vermediği. Yani arkasında siyasi bir saikin olup olmadığı. Yani asıl karar verenin savcı olup olmadığı.

Şüphelenmek için yeterli sebep var.

Zira "ben bu davanın da savcısıyım" dediği varsayılan bir Erdoğan'ın varlığı tek başına bir problem.

Zira şimdilerde suç oluşturduğu iddia edilecek olan olaylar ve takipler eski fakat yine Erdoğan'ın HSK'sının atadığı önceki İstanbul Başsavcısı Şaban Yılmaz bu işi şimdiki gibi takip etmedi. Başsavcı değişince olanlar oldu. Bu da "Savcının başka bir siyasî ajandası mı var" sorusunu sorduruyor.

Daha da önemlisi Kent Uzlaşısı adlı siyasî organizasyon bu davanın en önemli delili olarak görülüp gösteriliyor. Yani mesele salt yolsuzluk değil. Bu durum davayı siyasî dava haline getirmek için tek başına yeterli.

Üstelik bir numaralı sanık Ekrem İmamoğlu ana muhalefet partisinin cumhurbaşkanı adayı. (Bu kararın tutukluluktan sonra açıklanmış olması bir şeyi değiştirmiyor. Zira bu adaylık İmamoğlu'nu cezadan kurtarmak için değil ve bunu herkes biliyor. Zaten dava sadece ona karşı da değil.)

En önemlisi de "neden hep CHP'lilere" sorusu cevapsız. Evet, iktidar blokuna mensup başkanların da yargılandığını gösteren küçük bazı örnekler var. Ama bu minnacıkların yeterli gelmediği belli. Zira Ankara ve İstanbul başta olmak üzere AKP tarafından yönetilmiş ve yönetilmekte olan büyük belediyelerde de yolsuzluk olmadığını varsaymak hayatın olağan akışına aykırı.