Yemyeşil yolun suçluları ve günahkârları-2

Geçen Pazar günü bu başlıkla yayınlanan yazımızda o meşhur Yeşil Yol filmindeki ibret levhalarından yola çıkarak bir şeyler karalamaya çalıştık.

Okuyucularımızdan gelen olumlu dönüş bizi bu işin başka boyutlarını da yazmak konusunda cesaretlendirdi.

Gerçekten, "devlet adına" diyerek zulmeden ve üstelik, bunu, yaptığının zulüm olduğunu bile bile yapan devlet memurları her zaman vardır.

Bir devletin hukuk devleti olması ise işte "o türden" memurlarının sayısını azaltma başarısı ile ilgilidir.

Yanlış anlaşılmasın, burada devlet derken sadece bürokrasiyi de kast etmiyoruz. Bir tür kamusal güç kullanan herkes bu kapsamdadır.

Mesela 15 Temmuz 2016'dan sonra yaşanan o cinnet günlerinde, çoğu "kimvurdu"ya giderek ölenöldürülen bazı insanlar için "Hainler Mezarlığı" icat edebilme "başarısını" gösterebilmiş bir kamudan ve kamu yönetiminden bahsediyoruz.

Eski Milli Eğitim Bakanlarından Hüseyin Çelik'in yazdığı ve HeCe Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Vakfı Yayınları arasında çıkan 2022 baskı değerli hatıra kitabı "Milli Eğitim'de Üç-Beş Nöbeti" adlı eserden okuduğumuz bir hatırayı bu vesileyle paylaşalım.

Çelik'in kitabının 426. sayfasında aktardığı olay şöyle:

Demokrat Parti'nin Milli Eğitim Bakanlarından merhum ve mazlum Tevfik İleri 1960 darbesinden sonra siyaseten ve zulmen yargılanıp önce idama ve sonra müebbet hapse mahkûm edilir.

Yassıada, İmralı, derken Kayseri cezaevine nakledilir. Orada iken kansere yakalanır ve hastaneye yatırılır, kısa süre sonra da vefat eder.

Hastanede kendisine ihtimam gösteren bir hemşirenin bu davranışına karşı, zalim amirleri, "sen bu 'düşük'e neden bu kadar ihtimam gösteriyorsun" diyerek resmen soruşturma açarlar.

Kahraman hemşirenin cevabı ise gerçekten bir ibret vesikasıdır:

"Ben devlete mesaimi sattım, vicdanımı değil!"

(O İleri ki bugün AKP iktidarının en gözde okulları olan imam hatip liselerinden en birincisi durumundaki Ankara Tevfik İleri İmam Hatip Lisesi'ne adı verilmiş bir merhum mazlumdur.)