Üniversite özerkliği ve siyaset

"Kazanan her şeyi alır" kuralı ile hareket eden AKMHP koalisyon iktidarı, 15 Temmuz sonrasında ortaya çıkan puslu ve sisli havanın da yardımıyla KHK'lar sürecini başlattı ve devletin çivileri birer ikişer söküldü. Şimdiki gacırtılar bunun eseri.

Bu kapsamda bir gece yarısı operasyonuyla rektör seçimleri de kaldırıldı ve YÖK teklifiyle atama usulüne geçildi. (YÖK teklifi işin perdesi idi zira YÖK de sarayın işaret ettiğini teklif edecekti ve ediyor).

Geçen yıllarda AYM bu KHK'leri "kanunla düzenleme gerekir" diyerek ve haklı olarak iptal etti.

Sıra o kanunları yapmaya geldiğinde yani şimdilerde AKMHP koalisyonu benzer kuralları kanuna koymaya çalışıyor. Yani şeklen AYM'nin dediği oluyor.

Ancak rektör seçimleri açısından işin rengi farklı.

Bize göre rektör seçimlerinin, eski tecrübelerden de faydalanılarak ıslah edilmek suretiyle yeniden getirilmesi gerekir.

Apartman yöneticisini seçen, muhtarını seçen, belediye başkanını seçen bir milletin en birikimli kesimi olması gereken öğretim üyelerinin kendi üniversitelerinde rektörü seçemeyeceklerini düşünmek her şeyden önce demokrasiye ve öz yönetim fikrine ihanettir.

Rektör seçimi aynı zamanda Anayasa'daki üniversite özerkliğinin de bir sonucu. Dolayısıyla AYM'nin, rektörlerin cumhurbaşkanınca atanmasını öngörecek olan kanunu iptal etme ihtimali de var.

Ama saray iktidarı meseleye Anayasa, hukuk, demokrasi, özerklik gibi kavramlarla bakmıyor. Sadece hâkimiyet ve hükümranlık alanını genişletmekle meşgul.

Nitekim CHP'nin Yükseköğretimden Sorumlu Millî Eğitim Gölge Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Armağan Erdoğan, konuyla ilgili açıklamasında teklifin gerekçesinde üniversite özerkliğine dair hiçbir ifadeye yer verilmediğine de dikkat çekiyor:

"Rutin bir işlemmiş gibi 'Diğer kamu yöneticilerinin atama usulleriyle uyumlu' olması için rektör atamalarının da Cumhurbaşkanı tarafından yapılmasını amaçlıyor.

Bu gerekçe, üniversitelerin anayasal statüsünü göz ardı eden bir yaklaşımı sergiliyor. Oysa 12 Eylül askerî darbesi sonrasındaki ortamın koşullarını yansıtan 1982 Anayasası bile üniversitelerin bilimsel özerkliğini güvence altına almıştı. Üniversiteler herhangi bir kamu kurumu olmadığı gibi, rektörler de herhangi bir kamu kurumu yöneticisi değillerdir."

Üniversite sayısını arttırmak yönünden rakamsal bir başarı sergilemiş gibi görünen ama aslında bütçeden bir hocanın aldığı payı üç hocaya dağıtan ve böylece öğretim elemanlarını iktisadî fakirliğe iten iktidar, kalite yönünden de başarısız.