Sosyal medya müzevvirliği

Bazı organizasyonlarda zaman zaman çeşitli sebeplerle tarih çakışması olabiliyor.

Geçen hafta sonu da bu tür bir çakışma oldu ve kalbimizi bilmecburiye ikiye böldük. Maddeten "masum ve mazlum Filistin'in İsrail Meselesi"ni uzmanlarının en rahat ve en verimli konuşacağı Konya'da, manen ise hem Konya'da hem Bediüzzaman mevlidinin yapıldığı Isparta'da bulunduk.

Haberleri okudunuz. Her iki programın hakkıyla icra edilmesi hem şahsen bizi ve hem de ilgilenen herkesi manen memnun etti ve ittihada dair umutlarımızı arttırdı.

***

Gelelim başlığa:

"Tezvirat yapan, yalan dolan ile iş görüp arayı bozan" kişiye müzevir (müzevvir) denir.

Her duyduğuna inanmak tahkik ehli insanın işi değildir ve olamaz.

Meselâ "Yeni Asya okuyucuları ehl-i tahkiktir" denildiğinde ya da "onların mesleği tahkik mesleğidir" dendiğinde şu kast edilir:

Yeni Asya okuyucusu sosyal medyada olanı sosyal medyada bırakır.

Sosyal medyada gezgince ve amaçsızca kalmakta ısrar edeni sosyal medyada bırakır ve yanına da yakınına da almaz.

Her duyduğuna inananları zaten ciddiye almaz.

Hele "Efendim ben oraya buraya laf ederek tahkik mesleğinin gereğini yerine getiriyorum" diyen ve aslında sosyal medyayı kötüye kullananları da hem terk eder ve hem de teşhis eder.

ünkü eşyada aslolan ibahedir. Öyle de insanda da asl olan iyi niyettir.

Kişinin arka planını bilmediği hadiseler hakkında erkenden ve gereksizce peşin şekilde hüküm verip vurup kırması hangi kitapta yazar Hangi kitap o yazıyı bozar

"Vur fakat dinle"nin anlamı "vuracaksan da önce iyice ve dikkatlice dinle"dir.

Hem unutmamak gerekir ki hikmetini bilmediğimiz her hadiseyi hikmetsiz sanmak kadar büyük hikmetsizlik (akılsızlık) yoktur.

Zira her şey ve bütün bilgiler bir kişinin malumatına dahil olmadığı gibi herkesi bir kişinin ilmine tabi etmek de mümkün ve doğru değildir.

Bediüzzaman diyor ki:

"Muhabbet, uhuvvet, sevmek İslâmiyetin mizacıdır, rabıtasıdır. Ehl-i adavet, mizacı bozulmuş bir çocuğa benziyor ki, ağlamak ister, birşey arıyor ki onunla ağlasın. Sinek kanadı kadar ehemmiyetsiz bir şey, ağlamasına bahane olur. Hem insafsız, bedbîn bir adama benzer ki, sû'-i zan mümkün oldukça hüsn-ü zan etmez. Bir seyyie ile on haseneyi örter. Bu ise, seciye-i İslâmiye olan insaf ve hüsn-ü zan bunu reddeder."