Sizi gidi Hamîdîlikçiler sizi
Cumartesi günkü tatlı sert yazımızın hikmetini açalım:
Muhalefetin Can Atalay meselesini görüşmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni toplantıya çağırma talebine karşılık Meclis Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş "işe yarayacağını düşünsem çağırırım ama işe yaramaz" diyerek o koca ve yüce Meclise bühtan etmişti.
Biz o gerilimin arka planını deşifre ediyoruz.
Türkiye'nin demokrasi serüveni kabaca yüz elli yıllıktır. Bunun elli senesi Osmanlı devleti dönemine, kalanı cumhuriyet devleti dönemine denk gelir.
Osmanlı saltanat ailesi, milletin ileri gelenlerinin demokrasi ve hürriyet taleplerine karşı daha fazla direnç gösteremedi ve 1876'da Padişah II. Abdülhamid Meşrutiyet'i ilan etmek zorunda kaldı.
(Saray entrikalarından faydalanan demokrasi ve cumhuriyet düşmanı derinler, dinde hassas ve muhakemede noksan birilerini de alet ederek, Anayasalı rejimi, o günden bu güne, "devletin dinden çıkmış olması" gibi gösterse de durum tam tersinedir. İslam dini bir hukuk devleti ve düzeni ister.)
Anayasa yürürlüğe girdi. Meclis çalışmaya başladı. Demokrasi doğdu.
Ancak Abdülhamid 1878'de Anayasa'nın 7. maddesindeki bir boşluktan faydalanarak Meclisi süresiz tatil edip Anayasalı rejimi ve demokrasiyi buzluğa koydu.
Münevverler 1908'de Anayasa'yı yeniden ısıtıp canlandırdı ve demokrasi yeniden harekete geçti.
Ama "meclis mi padişahı yoksa padişah mı meclisi yenmeli" haklı tartışması yaşandı ve "1878'de yaşanana yeniden fırsat vermeyelim" denilerek 1909 değişikliği ile padişahın meclis üzerindeki yetkisi kısıtlandı. Bulunan çözüme ilkesel bir isim konuldu:
"Meclis müstemirren mün'akittir!"
Yani denildi ki, yasama organı "birilerinin" kararıyla "bir açılıp bir kapanan" bir "devlet kurumu" değildir. Doğrudan doğruya milletin kalbi hükmünde olan ve onu seçen millet hayatta oldukça çalışıp üretecek olan "sürekli" bir organdır.
O günden beri bu ilke uygulandı ve teamül oldu. (Meclisin ve dolayısıyla milletin iradesi üzerindeki entrikalar bitmedi ve bilhassa 1922'den itibaren başka türlü sürdü ama bu ayrı mesele).
Bu prensip, 1982 Anayasasında bile(!) teminat altına alınmıştır. 93. maddeye göre Meclis her 1 Ekim'de kendiliğinden toplanır. Tatil 3 ay süreyle sınırlıdır ve istisnadır.
Meclis, ara verme sırasında da üyelerinin beşte birinin talebi üzerine Başkanca her zaman toplantıya çağrılabilir.
Meclis Başkanına verilen bu kilit görev bağlı yetkiyle sınırlı ve emredici nitelikte. Hüküm açık. Meclis başkanının, usule uygun talebi reddetmek ve "çağırmamak" gibi bir takdir yetkisi yok.