Sekizinci 15-20 Temmuz karanlığı

Sekiz sene önce bugün menhus bir ruhun organize ettiği bir darbe teşebbüsü püskürtüldü.

O akşam, bir parça devlet ve tarih tecrübesi olanların "böyle darbe mi olur" dediği ve "bu teşebbüs galiba başarısızlığa endekslenmiş" diye düşündüğü türden gariplikler yaşandı. "Cuntanın içinde kimler çift taraflı oynadı" sorusunun cevabını galiba hiçbir zaman tam olarak öğrenemeyeceğiz. Geçelim.

"Başarılsa idi ne olurdu" sorusu halen de belirsizliğini koruyor. Zira darbecilerin kimliği ve amacı gibi hususlar somut deliller yardımıyla ve ciddiyetle ele alınamadı. TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'nun başta samimi görünen gayretleri dahi menhus ellerce yönetilen bir el tarafından akim bırakıldı.

İlk birkaç günde yoğunlaşan, darbeyi engellemek ve sokaklarımeydanları demokrasi adına sahiplenmek gibi eylemler, ilk günlerde, bir tür "demokrasi şöleni" gibi görüldü. Ama sonra bunun da bir şeyleri perdelemek için planlanmış "operasyon işi" olduğu şüpheleri doğdu ve kuvvetlendi.

Zira aynı günlerde başlayan "cadı avı" ve KHK damgalamalarıyla adalet yerle bir edildi. Önceden hazırlanmış binlerce ve hatta yüzbinlerce kişilik listeler ve önceden oluşturulmuş deliller hızlıca devreye sokularak "cemaat eşittir terör örgütü" hatalı formülü ile ve "bile bile lades"le bir kitlesel hukuksuzluk süreci başlatıldı.

Yeni Asya meşveretle belirlediği yayın politikası kapsamında bu hukuksuzluklara da itiraz etti. "FETÖ" kelimesini kullanmama prensibini benimsedi.

Adalet ve hürriyet artık iyice "WANTEDARANAN" haline getirildi. Biz konu ile ilgili o dönemde yazdıklarımızı derleyip bu isimle ve bu kapakla kitap yaptık. İbrahim Özdabak kapak tasarımını yaptı ve karikatürleriyle süsledi. Yeni Asya Neşriyat bastı. Çeşitli çevrelerin teveccühü, doğru bir şey yaptığımızı ve en azından tarihe not düştüğümüzü gösterdi.

Aynı sürecin bir sonucu olarak, Anayasaya ve insan haklarına açıkça aykırı ve aslında gereksiz OHAL KHK'leriyle devletin düzeni bozuldu, çivisi çıkarıldı, bilhassa ABD'nin istediği "tek adam rejimi"ne geçildi. Bugün siyaset bu girdaptan çıkabilmek için çırpınıyor.

Aslında bu süreç Ergenekon davaları ile başlamıştı. O dönemde basın ve yargı eliyle yapılan hukuksuzluklara Yeni Asya ve yazarları karşı çıkmıştı:

Risale-i Nur'dan deliller yardımıyla hukukun içinde kalınması gerektiğini ve aksi takdirde bu işin bir tür kan davasına dönüşeceğini ve "mukabele-i bilmisil kaide-i zalimanesi"nin işleyeceğini, zulmedilenlerin de ellerine iktidar geçirdiğinde masumlara zulmetmeye başlayacağını yazıp söylemişti.