Kazanılan ve kaybedilen mevziler

Son yazımızda üniversitelerdeki mecburi "Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi" dersi örneği üzerinden demokraside yerinde saydığımızı ve dünyada geriye gittiğimizi gösterdik ve yazımızı şu cümlelerle bitirdik: "Ama orta öğretimde din dersimiz de zorunlu, hem de muhtevası gittikçe düzeliyor' diyecek olanlara demokrasi ve ihlâs hakkındaki cevabımızı ayrıca veririz."

Cevap için, önce Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersinin varlık sebebini, eğiticilerinin samimiyetini ve bunun sonuca etkisini değerlendirelim.

Bu dersin ana konusu inkılaplar ve dolayısıyla tek parti dönemi CHP'sinin bu güne de intikal eden altı oku ve ilkeleri. Yani kendisi demokrasiye ve çoğulculuğa aykırı bir ders.

Bu dersin, Anayasanın 422. maddesindeki "Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz." hükmü ve Yükseköğretim Kanunundaki 4. ve 5. maddelerde sayılan ilkeler kapsamında bir ideolojik endoktrinasyon eğitimi olarak tasarlandığında şüphe yok. Milli Eğitim Bakanlığı da Yükseköğretim Kurulu da çaresiz.

"Son 22 senede çok konuda çok ileri gittik" sanan ya da sandırılan bazı dindarlarımızın bu hükümlerin halen de yürürlükte olduğunu duyunca şaşırdığını da ayrıca not edelim.

Anayasa'nın başlangıç kısmında, 2001'de, AB üyelik sürecinin de tesiriyle ve neredeyse konsensüsle yapılmış olan iyileştirici değişikliğin devamı AKP döneminde getirilebilseydi, toplum ve eğitim kurumlarımız bu ideoloji cenderesinden belki çıkabilmiş olacaktı.

İdeolojiler devrinin geçtiği ve dolayısıyla kanunlardaki varlığının çok da anlamlı olmadığı düşünülebilir. Ama bu bir yanılgı. İdeolojilerin dayatılma biçimi değişmiş durumda.

Mesela bu dersi veren öğretim elemanlarının büyük kısmının bu dersi "ders işte..." diyerek verdiğinde şüphemiz yok.

Veren böyle vermese de dersi alanların büyük kısmının usulen okuyup geçtiği de belli. Çoğunluğun bu dersten etkilenip de daha Kemalist ya da daha da CHP'li olduğu söylenemez.

M. Kemal sevgisinin (sempatisinin) son yıllarda en azından kamusal alanda gösterilen biçimiyle arttırıldığı açık ama bunun sebebinin bu dersler olduğunu söylemek de kolay değil.

1997 öncesinde 28 Şubat'ı planlayanlar o yıllarda yapamadıklarını bu dönemde böyle dolaylı usullerle yapıyorlar.

Ancak bu dersin yine de büyük zararı var.