Kanun devletinden keyif devletine

Son yazımızda hukuk devletinden kanun devletine gerilediğimizi yazdık.

Yaşananlar bizi mahcup etti. Meğer öyle değilmiş.

Doğrusu şöyleymiş. Biz kanun devleti bile değilmişiz, doğrudan "eyle dümdük" keyif devletiymişiz.

Delice keyfimiz de buradan geliyormuş. Zira kimin keyfi neyi isterse o oluyormuş. Bunu da gördük ve anlamış olduk!

Zira aynı günlerde pek güzide hükümetimizin ve çok kıymetli Cumhurbaşkanımızın Filistin konusundaki hikmetli tutumunu anlamaya çalışmak ve anlayamamışsa susup oturmak yerine hikmet-i hükümeti bilmeden ve düşmana alet olarak protesto eden bazı "vatan hainleri" hemen tutuklandı ve derhal cezalandırıldı.

Zira Emniyetimiz de Müslüman görünen o protestanların "belirli bir organizasyon dahilinde ve iştirak halinde hareket ederek bir araya geldikleri"ni ve böylece işledikleri "protesto etme" suçunun cezasını kat kat hak ettiklerini anlamış ve gereğini de yapmış oldu.

Muhterem Erdoğan'ın "Yavrum, siyonistlerin, burada, dili ağzı olma" diyerek ikaz etmesinden sonra suç için başka delil aramaya gerek yoktu ve yoktur ve yok ve olmayacak.

Adliye dediğin böyle olur: Derhal yargı, derhal karar, derhal infaz. Adalet gecikirse adalet değildir ki!

Bu kararlar ibret-i âlem oldu ve muhalefet etme riski olan başkaları da böylece dersini almış oldu.

Hem muhalefet etmenin meşru olduğunu kim söylemiş ki. Meşru olan iktidardır. Muhalefet neden meşru olsun ki. İktidarın meşru olmak için muhalefete neden ihtiyacı olsun ki. Hele dindarların muhalefetine...

Bilhassa olağanüstü günler içindeyken, milli birlik ve beraberliğe tam da en çok ihtiyacımız varken, "beni seven arkamdan gelsin, karşımda duran hapse girsin" diyerek cihad ilan edip bayrak açan liderimizin arkasında durmak varken, "liderimizin karşısında durma suçu"nu işleyen ve üstelik bunu siyaset için ve organize olarak yapan hainlere elbette geçit verilmemeliydi.

Zaten ceza adaletinin amacı da caydırıcılık değil midir Çıkıntılıktan caymışlardır ve araziye uymuşlardır herhalde.

Gerçi bilinen kanunlarımızda "liderimizin karşısında durma suçu" diye bir suç yok ama bizim keyfimiz öyle isterse ya "var" deriz ya da var ederiz.

"Organize protesto" suçu da kanunlarımızda yazılı değil ama olsun, olmasa da oldururuz, olmadı uydururuz.

Önemli olan milli birlik ve beraberliktir. Liderimizin etrafında kenetlenmektir. O nereye dönerse oraya dönmektir. (Gerçi o geriye dönünce arkasındakiler karşısına geçmiş oluyor ama o da onların kusuru. Yoksa liderde püsür kusur..., haşa haşa!)