İstanbul'u sevmezse gönül

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için girilen yarışta Ekrem İmamoğlu'nun ikinci seviyeden rakibi Murat Kurum gaf üstüne kef yapıp duruyor.

Gazeteci Mehmet Akif Ersoy'la yaptığı röportajda, küçükken ailesinden gizli ehliyetsiz araba kullanmış olmasını "çocukluk yaramazlığı" olarak görmesi ve bunu basit bir şeymiş gibi sunması hayli tartışma konusu olmuştu.

Bir bürokratın bir "deli cesareti"ni basit bir yaramazlık olarak görüp nakletmesi en çok birinci seviyeden abisi (ya da baba vekili) Recep Tayyip Erdoğan'ı korkutmuş olmalı.

Öyle ya, onu öyle yapan Kurum, Erdoğan'ın vermediği yetkiyle bürokraside kim bilir ne işler çevirmiştir ve çevirecektir.

Hoş, akla şu da gelebilir: Belediye başkanı halktan yetki alır, karar vermek ve icraat yapmak için devletin cumhurbaşkanına da kendi partisinin genel başkanına da danışması bile gerekmez.

Ama o bir Murat Kurum. Onun için farklı durum.

Kurum'un, aynı programda, kısa sorulara kısa cevaplar bölümünde "köy mü, şehir mi" sorusuna yine boş bulunup "ben belediye başkanlığı filan istemiyordum, iteklediler, düştüm" dercesine "köy (çünkü) daha doğal" demesi de oldukça ilginç tartışmalara sebep oldu.

Akla gelen en önemli soru "şehri sevmeyen birinin şehremanetini nasıl yürüteceği" idi.

"AK Parti'nin bunca kadrosu içinde Erdoğan gibi İstanbul sevdası olan ya da en azından şehri seven bir aday yok muydu" sorusu da haklı ve mantıklıydı.

"İstanbul zaten megaköy olmaya durdu. Kurum gelir de bu arada Abisi Erdoğan giderse acaba tam megaköy mü olur" diyenler de haksız değil.

Türk Hava Yolları iftar saatine denk gelen iç hat uçuşlarında, ikram menüsünü, içine bir hurma üç zeytin koyarak da olsa bir iftar menüsüne dönüştürüyormuş. Bu çok güzel bir uygulama.

Ancak görevliler duruma göre koca uçakta iftardan sonra ikram dağıtmaya başlayınca ve oruçlu olan olmayan ayrımı yapmaksızın her zamanki gibi herkese sırayla dağıtım yapınca iftar açmayı bekleyen ama dağıtımın sonunda kalanlar için bu bekleme dönemi bir tür küçük eziyete dönüyormuş.