Hilafet meselesi ve magazini

İslam Devleti kavramı ve Türkiye'nin İslam Dünyasıyla ilişkileri (İslam Ülkelerinin birliği yani İttihad-ı İslam'ın teşkilatı) konusu Türkiye'de siyasetin önemli tartışma konularındandır.

Bir devletin İslam devleti olması ile o devletin hükümet ettiği ülkenin İslam Ülkesi olması arasında paralellik var.

İslam Ülkesinin devleti tam demokrasiye geçebilmiş ise o milletin İslam'ı sahiplenmesi nisbetinde ve neredeyse kendiliğinden devlet de İslam Devleti olur. Adında ve Anayasasında İslam kelimesi olsa da olmasa da.

Demek ki Müslümanlar için asıl mesele milletin hakikaten İslam olması ya da İslamlaşmasıdır.

Müslümanların ekseriyeti teşkil ettiği bir ülkede ikinci mesele ise demokrasinin kâmil manasıyla sistemleşmesi ve tatbik edilmesidir.

Meclis hâkimiyetinin millet hâkimiyeti olarak tezahür ettiği hallerde, Müslüman milletin hâkimiyeti, milletin Müslümanlığının kalitesi nisbetinde devleti de İslam Devleti haline getirmiş olur.

Konu şeriatın kamusal ve kurumsal boyutuyla yani İslam Hukukunun hürriyet tarifiyle de ilgili.

Müslüman çoğunluğun Müslüman olmayan azınlığa hükmetme ve dinî tercihler konusunda cebretme hakkı var mıdır

Çoğunluk azınlığa temel haklarını da tanıyarak hükmettiğinde bu hükümranlık adaletli bir hâkimiyet olabilir. Mazide birçok "İslam Devleti"nin tatbikatı bilhassa bu konuda oldukça iyidir.

Zaten azınlık kavramı açısından aslolan tarif şudur:

Azınlık, "çoğunluğa nazaran az haklara sahip olan" demek değildir. Aksine azınlıklar, kendisine çoğunluk tarafından tanınmış olan ekstra haklar yardımıyla desteklenerek azınlık psikolojisinin ve sosyolojisinin etkisinden kurtarılmaya çalışılan gruplardır. Bu sayededir ki azınlık, çoğunlukla ve devletle, olabildiğince gönüllülük esası üzerinden bağ kurar. Dünyevi haklarda eşitlik bu fırsatı sağlar ve samimiyeti beraberinde getirir. İşte Kuzey Batı ülkeleri...

Türkiye gibi inkılapçı sekülerizmi yaşamış ülkelerde ise gerilim, devlet gücünü -çoğu zaman entrikalarla ve gayrimeşru bir şekilde- elde etmiş olan azınlıkların bu gücünü çoğunluğa iade etmeye yanaşmamasından doğar.

Devrimcilik bu sebeple jakobenizmdir. İnkılapçılar bu sebeple demokrasiden haz etmezler. Bu sebeple onlar "demokrasi ile laiklik çatışabilir ve çatıştığı hallerde demokrasi feda edilir ve laiklik muhafaza edilir" derler. İşte Fransa...

Jakoben laiklik ile demokratik laiklik arasında çağdaş gelişmeler sebebiyle ortaya çıkan gerilimde tercihini ikinciden yana yapan Müslümanlar ise laikliği din ve vicdan hürriyeti olarak tarif ederler.

Devletin, dinler, mezhepler ve cemaatler arasında lehe ya da aleyhe taraf tutmaması, aslında dinî samimiyeti de besler. Demokrasisini yerleştirmiş ülkelerde dinî ve siyasi münafıklığın neredeyse hiç görülmemesinin sebebi de budur.