Geçmişle yüzleşme mecburiyeti

Ankara'da silahlı saldırı sonucu öldürülen Ülkü Ocaklarının eski Genel Başkanı Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş ciddi bir hak arama mücadelesinin içinde. Medya da bir ölçüde kendisine yardımcı olmaya çalışıyor. Bu güzel.

Kendisinin amaçları konusunda radikal milliyetçilerin sosyal medyada yazıp söyledikleri aslında kendisinin doğru yolda olduğunu ve siyaset ve suç örgütleri konusunda adeta karanlık köşeleri aydınlattığını gösteriyor. Ateş, Medyascope Haber Müdürü Göksel Göksu'nun "Birbirini yüreklerindeki acıdan tanıyan iki kadın: Ayşe Ateş ve Rakel Dink" başlıklı yazısına da atıf yaparak, "Geçmişteki hatalarımla, yanlışlarımla yüzleştim. En ağır özeleştiriyi yaptım. Ortak kader yaşayan bütün kadınlar öz kardeşimdir" demiş.

Evet, ideolojiler ve ideolojimsiler uğruna erkekler zulme mazur kalır, hatta ölür ve kadınlar ve çocuklar kendi kaderini yaşar. Ama o kaderin içinde yüzleşmenin ve öz eleştirinin de olması önemli.

Aynı Ayşe Ateş geçen haftalarda duruşmada ciddi bir öz eleştiri olarak şunları da söylemişti:

"Evet, Sinan birilerini dövdürdü. Karşıma alıp, 'Sen akademisyensin, yakışıyor mu' dedim. 'Ben MHP Genel Merkezinden gelen talimatları yapıyorum. Yapmazsam bana da ceza keserler' karşılığını verdi."

Bilhassa bu sözler, geniş çevrelerde, MHP'nin ve Ülkü Ocaklarının bir tür suç örgütü olduğunun itirafı olarak görülüp gösterilmişti.

Yeminle, andla, hamasetle girilen ve "davadan döneni vurun" denilen her örgütsel yapı bir tür suç örgütüdür. Zira başkasına karşı suç işlemese dahi kendi "eski üyesi"ne karşı "tehdit suçu" işlediği ve gerisini de işleyeceği açıktır.

Aslında devlet bile fikir hürriyetini kabul etmiyorsa ve "vatana ihanet"i abartıyorsa "devleti yani şimdiki yöneticilerini sevmeyeni dövün, vurun" diyor demektir ve o da bir suç örgütüdür. Mühür ve üniforma kullanıyor olması ve diğer güç odaklarına nazaran galibiyetle ve açıktan hareket etmesi, kendisine "biz devletiz" diyenlerin esasında eşkıya olduğu gerçeğini değiştirmez.

12 Eylül 1980 öncesinde sağ-sol çatışmalarında örgütler devredeydi. Türkeş'in "gomonis" dediği sol örgütler devlet katlarında "suç örgütü" muamelesi görüp üyeleri bu bakışla cezalandırılırken soldakilerin "faşist" dediği sağ örgütler devlet katlarında "suç örgütü" değil "devletin milis kuvveti" muamelesi görüyor ve sadece bazı üyelerinin bazı somut suçları cezalandırılıyordu.