Demokrasisiz cumhuriyetin kandırılmış kadınları

Derslerimizde ya da gençlerin de bulunduğu çeşitli ortamlarda bazen "rejim yalanları" bahsini açıp şu soruyu soruyoruz:

-Türkiye'de kadınlara siyasette seçme ve seçilme hakkı ne zaman tanındı

Cevap verenlerin hemen hemen tamamı, 1930 ile 1945 arasındaki bir ya da birkaç tarihi söylüyorlar.

Biz de hemen ardından şu soruyu sorup hem cevaplarını ve hem de sarsılmaz sandıkları ezbere dayalı hamaset bilgilerini sarsıyoruz:

-Peki bu tarihte erkeklerin seçme ve seçilme hakkı var mıydı

Bu ikinci soruyla muhatap olanların büyük çoğunluğunun, soruda ele alınan konuyu ilk defa düşündüklerini de bakışlarından ve duruşlarından anlıyoruz.

Bazıları kısa süre sonra kış uykusundan uyanıyor. Bazıları ise uyku ile uyanıklık arasında kalıyor.

Ve bizim şu cümlemiz uyurgezerleri uyandırmaya yetiyor:

-Erkeklerin bile sahip olmadıkları bir hakkın kadınlara tanındığına inanmanız için size ne içirdiler

Son sorumuzun cevabı belli:

Ona "ideolojik eğitim hapı" deniyor.

İdeolojik gözlük objektif düşünme yeteneğini köreltiyor.

İdeolojik körlük ise zihnin işleme kapasitesini daraltıyor.

Üstelik bu durum kendisini aydın kabul eden 10 Kasım Anıtkabir ziyaretçisi başörtülü kadınlar için dahi geçerli.

Evet. Her şey net:

1925 ile 1950 arasında erkeğin seçme ve seçilme hakkı yoktu. Zira çok partili demokratik hayat da demokratik siyasi rekabet de yoktu. Erkeğin "bile" seçme ve seçilme hakkının olmadığı dönemde kadınların demokratik bir hak olarak seçme ve seçilme hakkına sahip olduklarını varsaymak en hafifinden abestir.

M. Kemal ve İnönü ve yakın çevresince "sembolik olarak" milletvekili aday listelerine sokulan ve seçtirilen kadınların büyük kısmı, tek parti ideolojisine yani o günkü CHP ideolojisine mensup elit kadınlardı. Tek istisna Satı Kadın lakaplı Hatice Çırpan Karamehmet idi.

Aytunç Altındal bile "Türkiye'de kadın" adlı kitabında (Alfa-2017, 3. Basım, s. 152) bu hususu şöyle tesbit ediyor: