Biz bu filmi görmüştük

Bir film çok değerliyse tekrar izlenebilir. Ama bu nadiren olur. Sadece izlemeyenlere tavsiye edilir.

Her filminin başında aslan kükreten yapımcılara kanmayız. "Biz bu filmi görmüştük" der, kalkar gideriz!

Önce T24'ün önceki günkü haberi:

"İstanbul Üsküdar Meydanı'nda bugün öğleden sonra Risale-i Nur cemaati bir gösteri düzenledi. T24'ün çektiği görüntülerde göstericilerin 'Ya Allah Bismillah Allahu Ekber' diyerek slogan atıldığı görüldü. 2 resmî polisin gösteriyi izlediği, telsizli bir sivil polisin ise merkezle görüşüp durumu aktardığı ve sonrasında gösteriye müdahale etmeden izlediği öğrenildi. Çevredeki bazı vatandaşlar duruma tepki gösterdi."

Haberdeki videodan görebildiğimiz kadarıyla kadınlı erkekli on on beş kişilik grup kamuoyunda "Aczimendi kıyafeti" olarak bilinen kıyafetleri giymiş insanlardan oluşuyor. Erkekleri bastonlu, sakallı ve siyah cübbeli. Kadınları çarşaflı.

1997'de ilk ortaya çıktıkları tarihten itibaren o grubun lideri olarak tanınan Müslüm Gündüz'ün de orada olup olmadığı ve bu kişilerin o grupla gerçekten bir bağlarının olup olmadığı anlaşılamıyor. Ama önemli de değil.

Önemli olan şu:

Haber böyle yazılacak ve maksat da hasıl olmuş olacak. Zira böylece hem "Nurcular" yeniden damgalanmış olacak ve hem de bütün cemaatler gözden ve gönülden yeniden düşürülecek.

Önce düzeltmeyle başlayalım:

Ne bu görüntülerin ve ne de 1997'deki olayların Nurculukla hiçbir alakası yok.

Nurculuk elbette kimsenin tekelinde değildir. Ama bütün renk tonlarıyla ve bütün meşrepleriyle ve hizmet ekipleriyle Nurcular böyle değildir.

Nurculuğun bu olmadığını ya da bunun Nurculuk olmadığını aklı başında herkes bilir. Herkesin bildiğini elbette devlet de bilir.

Öncelikle bu böyle biline...

Haberde yer alan "çevredeki bazı vatandaşlar duruma tepki gösterdi" cümlesi de anlamlı değil.

Ortada gösterilen bir tepki yok.

Bu da kamuoyunun uyanık olduğunu ve bu türden provokatif fiillere aslında çok da kanmadığını gösteriyor.

Zaten tepki gösterilecek ciddi bir hadise de yok. Sadece kendi kendisine sönecek bir kıvılcım var.

Hem zaten 1997'den bu yana o köprünün altından çok su geçti. Şöyle:

1990'larda AB üyelik sürecinin ve 12 Eylül 1980 darbesinin rövanşını alan demokratikleşme adımlarının da tesiriyle dinî alanda sivil örgütlenmeler daha serbest hale geldi. Eski TCK 141-142 yanında TCK 163'ün de yürürlükten kaldırılması ile birlikte dinî grup ve cemaatler legaliteye de kavuştu.

Yanlış anlaşılmasın. Dinî gruplar zaten meşrû idiler. Ama kanun nazarında legal olup olmadıkları tartışılır halde idi ve o süreçte bu tartışmalar bitti. Meşrûiyetin legal zemini de netleşmiş oldu.