Bayramları bayram yapan

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kanın rengi değil, anlattığı manadır.

Yoksa herkes bilir ki o bayrak ve onun temsil etiği vatan ve onun ihtiva ettiği din uğruna şehid olanın kanı da istilacıların kılıcını kuşanıp öldürenin kanı da kırmızıdır.

Yani mesele lâfızda değil. Manada.

Mesele maddede değil. Manada.

Mesele kışırda, kabukta değil lübbde ve özde.

Elbette aynı şey bayramlar için de geçerlidir:

Bayramları bayram yapan, usulen tebrikleşmeler ve kucaklaşmalar değildir.

Zaten görüşebildiklerimizle bir daha görüşmek bayramı bayram yapmaya yetmez. O da güzeldir, ama yetmez.

Bayram öncesinde bir biçimde irtibatı kopardıklarımız var ya. İşte onlarla irtibatı yeniden tesis etmektir hakiki bayram.

Bayram bu sebeple kalplerin ittihadı günleridir.

Mü'minlerin kalpleri cemaatle kıldıkları her namazda, her Cumada, ama bilhassa her bayram gününde tekbirlerle yeniden ittihad eder.

Tekbir sadece kebiri ve ekberi ifade etmek değildir. En büyük bir tane olur. Allah'ın birliğine inanan O Bir'i söyler. Bir'i söyleyen Bir'de birleşir ve ittihad eder.

Bayram hutbesinde sadece "innemel mü'minûne ihvetun (Bütün mü'minler birbiriyle ancak ve sadece kardeştir başka bir şey değil)" ayetini okumak veya dinlemek değildir bayram.

Bayram devamını da getirmektir.

Önşartlı kardeşlikleri kaldırabilmektir bayram.

"Kardeşiz, ama o da ..."lı kardeşlikleri gözden geçirebilmektir.

"Onunla Cennette bile beraber olmak istemem" ya da "O Cennete giderse ben Cenneti istemem" diyeceğimiz hiç kimsenin kalmamasıdır hakiki kardeşlik bayramı.

"Allah'ın kendi Cennetine lâyık gördüğü herkes oraya elbette benden daha lâyıktır, ben de o liyakatlilerin arasına katılmayı isterim" diyebilmektir.

Ve bayram elbette o ayetin devamını da okuyup anlayabilmek ve mucebince amel edebilmektir.

Yani "fe eslihû beyne ehaveykum (Siz de dargın kardeşlerinizin arasını düzeltiniz)" diyebilmektir.