Adi valiler ve nurani Seyyidler

Serdar Sertçelik'in eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'a yönelik suç isnadının Ayhan Bora Kaplan suç örgütü dosyasının iddianamesinde yer almasını değerlendirdiğimiz ve Pazar günü yayınlanan "Yargıya gizli tanık prangası ve son mağduru" başlıklı yazımızda şu cümleler de vardı:

"... bu haberin, kamuoyuna, 15 Temmuz'dan önceki son Cuma günü ve birilerinin adına "hutbe" dediği o vahim metnin -üstelik hutbe makamı gasp edilerek- okunduğu saatlerde mal olmasını da kaderin bir cilvesi olarak görüyoruz."

12 Temmuz Cuma günü camilerdeki hutbe makamında okunan o vahim metnin aslında "cemaati camiden uzak tutmak" için kullanılan "FETÖ" ile ilgili kısmını geçelim. 15 Temmuz tarihli yazımız yeterlidir.

Minberi siyasetin emrine sokmaya yarayan ve neredeyse yüz senedir "hakkı verilen" Türkçe "hutbe" icadının "Türkçe ezan" saçmalığı gibi bir bidat olduğunu ve bir an önce vazgeçilmesi ve sünnete uygun hale döndürülmesi gerektiğini de Diyanet İşleri Başkanlığına ve İlahiyat Fakülteleri Dekanlar Komitesine havale edip geçelim.

Ama okunan metnin devamında 16 Temmuzun da Hazreti Hüseyin'in Kerbela'da şehid edilişinin yıldönümü ve aşure günü olduğu zikredildi ya işte orada duralım.

Zira bu, katilinin maktulün başında durup ağlamasına benziyor.

Zira hem "devletin devam ve bekası için masumlar feda edilebilir" diyen Emevi siyasetiyle her 15 Temmuz öncesinde masumlara "...öcüler" damgasını vurmaya devam edeceksiniz ve hem de "vah Hazreti Hasan'a, Hüseyin'e" deyip prim yapacaksınız.

Seyyidler ve şerifler cemaatinin reisi olan o mübarekler günü gelince sizi çarpar çarpar, hem de bölüp bölüp bir daha çarpar...

Emevi siyaseti ile Hz. Ali adaleti arasındaki gerilim, bu çağda, siyasal İslamcılık ile Nurculuk arasındadır.

Çağdaş Emeviler durumundaki siyasal İslamcılar "devlet, siyaset ve bürokrasi din için önemlidir, ne lazımsa yapalım; elde edelim ve elde tutalım" der.

Hazreti Alinin ve Âl-i beytin bu çağdaki takipçileri olan nasihatçı Nurcular ise "devlet demokratların elinde olsun, meşveret ve şura kuvvet bulsun ve coğrafyamıza yayılsın, dindarlar ise devletten, siyasetten ve dünyadan uzak durarak samimi ve ihlaslı din hizmeti yapma imkânına kavuşsun, yeter" der.

Bu sebepledir ki sıradan siyasetçiler, bürokratlar, kaymakamlar ve valiler, hâkimler ve Yargıtay üyeleri; Nurani mekânlarda diz çöküp şu dersi dinlediklerinde uyanır, safını belli eder, emekliliği iple çeker: