Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Her lahza bir alev gibi hasretti duyduğum.
Balkan şehirlerine Kocacık'tan başlanmalıdır. Biz de öyle yaptık. Yahya Kemal'in de Mustafa Kemal'in de çocukluğu Balkan şehirlerinde geçmiştir. Cetleri de Balkanlar'da yaşamıştır.
Aldım Rakofça kırlarının hür havasını, Duydum akıncı cetlerimin ihtirasını.
Türk'ün akıncı cetleri, Üsküp'ten, Kosova'dan geçerek Budin'e kadar at sürmüşlerdir. Akıncı cetlerimizi hayal ederken kayalıklardan fışkıran yeşile bıraktık kendimizi ve Kocacık'a doğru yol aldık. Mustafa Kemal'in dedeleri Kırmızı Mehmet Efendi ile Kırmızı Ahmet Efendi burada yaşamışlar. "Bir Vatan Kaybettiler"in yazarı Bilge Ercilasun'dan "Selanik Vak'ası"nı dinledik. Kırmızı Efendiler'in soluduğu havayı soluduk, bu kutlu nesebi izlemeliyiz dedik ve Üsküp'e döndük.
Üsküp ki Yıldırım Beyazıd Han diyarıdır, Evlâd-ı fâtihâna onun yadigârıdır
Üsküp ki Şar Dağı'nda devamıydı Bursa'nın, Bir lâle bahçesiydi dökülmüş temiz kanın.
"Açık Deniz" ve "Kaybolan Şehir" şiirlerinin ritmine bıraktık kendimizi, tabiatın, şiirin ve Balkan türkülerinin ritmiyle ruhlarımız yıkanırken Ohri denilen inci göründü uzaklarda bir yerde. Göl kıyısında uzanan bu güzel şehir neler görmüş neler geçirmiş diye düşünürken meydanda 500 yıllık koca çınarı görüverdik ve gölgesine sığındık. Hasan, Nazilli'den kalkıp gelmiş ve Ohri'nin meydanında bir börekçi dükkânı açıvermiş. Ulu ceddimiz Gaspıralı İsmail'in uranını hatırladım: Dilde, fikirde, işte birlik. Türk dünyasındaki iş adamlarını da düşündüm ve "Galiba" dedim, "birlik önce işte, iş hayatında başladı."
Selanik'i sonraya bıraktık ve Manastır'a yollandık. Genç Mustafa'nın sevdiği Ulah kızı "Sokak"taki evlerden birinde olmalıydı. "Acaba hangi evdi" diye aramızda söyleşirken Manastır Askerî İdadîsi'nde bulduk kendimizi. Askerî lise üniformalarımızı giyinmiş, kılıcımızı belimize takınmış ve Mustafa Kemal'in bastığı merdivenlerden yukarı süzülmüştük. Onun gibi genç, onun gibi çapkındık. Onun okuduğu odalarda Osmanlı Türklüğünün geleceğini düşündük, Namık Kemal'in, Tevfik Fikret'in mısralarını mırıldandık. Hürriyet mutlaka gelecekti ülkemize, buna inandık ve göğsümüzü kabartarak basamaklara yöneldik. Bir ara basamaklarda sabitlendik; sanki genç Mustafa ile yan yanaydık.
Üsküp'e dönerken "Kaybolan Şehir" bir daha içimizi yaktı:
Ben girmeden hayatı şafaklandıran çağa, Bir sonbaharda gömdük annemi o toprağa.
İsa Beyin fetihte açılmış mezarlığı Hulyama ahiret gibi nakşetti varlığı.
Vaktiyle öz vatanda bizimken, bugün niçinÜsküp bizim değil Bunu duydum için için.