Ortadoğu Düzeni

Uluslararası ilişkiler alanındaki tanımıyla "uluslararası düzen", bir büyük gücün (imparatorluk, süper güç gibi) dünyaya hükmetmesi olarak kabul edilir. Dünyada 2 yüzyıl önce ülkelerarası düzen bu minvaldeydi. Roma ve Osmanlı İmparatorlukları bu tanımı karşılayan iki büyük imparatorluktu. 19. Yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Birleşik Krallık dünyaya çeki düzen veren güç haline geldi. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonlarında sahip oldukları kitle imha silahlarının "performansı"ndan dolayı Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği aralarında anlaşarak dünyaya iki kutuplu bir "uluslararası düzen" dayattılar.(Her ne kadar bu düzene dünya düzeni dense de koşullarını devletler ortak belirlemediğinden düzen bu vasfı taşımıyor).

Sovyetler Birliği, 21. Yüzyıla on yıl kala sosyalizmin faşizm ayağını güçlü tutunca kapitalizm ve liberalizmin türevleri ile yarışmaktan vazgeçerek dağıldı ve dünya Amerika Birleşik Devletleri'ne yem edildi. Artık uluslararası bir düzene de ihtiyaç kalmamıştı.

Yine Uluslararası ilişkilerde dünya düzeni uluslararası düzenden oldukça farklılık arz eder. Çünkü dünya düzeninde ilişkiler normatif karakterlidir. Devletlerin ortak çabası, ortak kararı ve ortak menfaatleri esas alınarak belirlenir ve tek kutupluluk kabul edilemez. Dolayısıyla dünya düzeni dediğimiz uluslararası kuramın uygun şartlarını taşıyan bir dünya organizasyonu ülkelerin barış içinde ve eşit şartlarda yaşamayı gerekli kılar.

Anlayacağınız dünyada son iki yüzyılda düzen adına ülkelere "kontrollü kaos" stratejisi dayatılarak büyük devletlerin menfaatleri esas alındı. Bu yüzden son 80 yılda 120 milyonu Avrupa'da olmak üzere yaklaşık 200 milyon (iki yüz milyon) insan katledildi. Dünya hiçbir zaman böyle bir katliam yaşamadı, hiçbir barbarlıkta insanlık böylesine ağır bir bilanço ile karşılaşmadı. Bir bombalama ile bir anda iki yüz bin insanı öldürebilecek bir silaha sahip olduktan sonra o devlet için geriye bir düğmeye basmak kalıyor.

İşte bugün yaşadığımız bütün zulümlerin en önemli sebebi dünyaya haydut gibi çöken yöneticilerin iş başına geldikleri bir devletin dünya düzenini kendi menfaatlerine göre hem de anlık kararlarla belirleyebilmesinden dolayıdır.

Düşünebiliyor musunuz

ABD Katar'a, "Seni başka devletlerin saldırısından ben koruyacağım" taahhüdü ile yerleşiyor. Katar'da dünyanın en büyük ikinci ABD üssünü kuruyor, ama İsrail adındaki terör devleti Katar'a hava saldırısı düzenlerken ABD kılını kıpırdatmıyor. İsrail durdurabilen bir güç olan ABD, Katar'a düzinelerce Patriot hava savunma sistemini kurduğu halde İsrail saldırırken bir tek Patriotunu saldırgan uçaklara karşı çalıştırmıyor.

İnsanın ABD'ye şunu sorası gelir:

Madem böyle o zaman Katar ile savunma konusunda anlaşırken "Sizi İsrail hariç her ülkenin saldırısından koruyacağım" deseydiniz. Sanki Katar'ın bu konuda sana itiraz etme takati mi vardı

Yapmadı ABD, korumadı dostu ve müttefiki(!) Katar'ı. Oysa saldırmadan önce Katar'ın savunmasını garanti eden ABD'ye Katar'ın başkenti Doha'ya vuracağını bildirmişti İsrail. ABD İsrail teröristlerine "Yapma lo" bile demedi.

Ya İngiltere

Katar'ı kuran, Katar'ı destekleyen, Katar ile savunma konusunda anlaşan İngiltere ne yaptı

İngiltere'nin Katar'da da Körfez'de de konuşlu onlarca uçağı, hava savunma sistemleri var. İngiltere'nin İsrail üzerinde nüfuzu da var. İngiltere İsrail saldırısını durdurmadığı gibi yakıtını Katar'da dolduran İngiliz uçakları Katar'a bomba yağdıran İsrail uçaklarına havada yakıt ikmali yapmak için Katar'dan havalanıyor. Yani İngiltere Katar'ın benzinini tanker uçaklarına dolduruyor, Katar'a bomba yağdırmaya gelen İsrail savaş uçaklarına yakın doldurmak için Katar'daki havaalanından kalkıyor, işi bitince tekrar Katar'daki havaalanına iniyor.