Risale dersinin usûlü hakkında bir müzâkere -2

DÖRDÜNCÜ SUAL: Derslerde Risale-i Nur'lar nasıl okunursa daha iyi anlaşılır ve tesirli olur

CEVAP: Evvela, dersi okuyan kimse ihlâslı olmalı "mürşidâne" bir vaziyet takınmamalıdır. Bulunduğu kürsü Bediüzzaman'a aittir, kendi kürsüsü değildir. Okuduğu metin, Kur'ân'ın hakikatleridir. Bunları tebliğde birinci muhatap kendi nefsidir. Yalnız kendi nefsine okurken, başkaları da dinlediği için sesli okumaktadır.

Kalbî boyutta bu niyetin ve hâlet-i ruhiyenin bulunması şarttır. Ama bu manevî şartlara uyulması da kâfi değildir. Muhatapların daha iyi anlayabilmesi ve istifadenin artabilmesi için başka maddî ve teknik yöntemlere de dikkat edilmesi gerekir.

Ezcümle bunlardan en önemlisi vurgular ve bilhassa okuma hızıdır. En çok yapılan hata da budur. Diksiyon ve özellikle ses kalitesi Allah vergisidir, bunlar hoş görülür. Ama en ulvî, en derin, en mühim ve asırlar öncesinden müjdelendiği için merakla beklenen o Kur'ân dersinin, ehemmiyetsiz spor haberlerini okur gibi paldır küldür ve sür'atle okunması, o elmas hakikatlere karşı en azından bir hürmetsizliktir! Tane tane okunduğunda fark edilebilecek birçok ince manayı resmen katletmektir!

Hızlı okuyabilmek sadece okumayı yeni öğrenen ilkokul çocukları için bir başarı göstergesidir. Derste ise marifet, tane tane okuyabilmektir. Noktalarda ve virgüllerde durarak, paragraf sonlarında veya zihnimizi yoğunlaştırmamız gereken mana yüklü zor cümlelerde bir müddet bekleyerek, tabiri caizse sindirerek okuyabilmektir. Hatta bu tür cümleleri iki-üç defa tekrar etmektir.

Bu tür bir okuma sünnet-i seniyyeye de riayettir. Rasûl-ü Ekrem (asm) Efendimiz konuşurken mübarek ağzından çıkan kelimelerin tek tek sayılabildiğini, o kadar yavaş, tane tane ve anlaşılır konuştuğunu biliyoruz.

Hz. Aişe Annemiz (ra): "Hz. Peygamber'in (asm) herhangi bir konuyu anlatırken sözcüklerini saymak isteyen kimse sayabilirdi"3 "Sizin (kelimelerin) birini diğerinin arkasına alelacele dizdiğiniz gibi sıralamazdı"4 demiştir.

Enes ibni Malik de (ra): "Rasûlullah (asm), ne fazla hızlı ne de çok yavaş konuşurdu. Onun konuşmaları dengeli ve tane taneydi."5 "Önemli bir söz söyleyeceği zaman iyice anlaşılması için üç kez tekrar ederdi"6 demiştir.

Üstad Bediüzzaman'ın (ra) da, ders okurken "ta-ne ta-ne, ne-re-dey-se he-ce-le-ye-rek" okuduğunu biliyoruz.7

Bilhassa derse yeni katılanların daha çok istifadelerine medar olmak için gündeme getirdiğimiz bu kalbî ve usûlî şartlardan başka ictimâî bir şart daha var ki, o da en az bunlar kadar ehemmiyetlidir.

Derse yeni gelenler ve kalbi inkişafa yatkın olanlar, Risalelerin gizemli dilinden belli ölçüde istifade etmekle beraber, belki en az bunun kadar o ortamdaki cemaatin ihlâsından ve birbirleriyle olan uhuvvet ve muhabbetinden etkileniyorlar. Derse tekrar gelmelerini o cazibe -eğer varsa- sağlıyor! Cemaatte o cazibe varsa yeni gelen şu kanaate varıyor: "Bu güzel insanların yüzündeki bu aydınlık, olsa olsa bu Nur'dandır!"

BEŞİNCİ SUAL: Biz ilkokul, ortaokul ve liseli öğrencilerle ilgileniyor, onlarla da ders yapıyoruz. Bu derslerde de "umumî dersler" deki usul aynen korunmalı mı Çünkü "Risale-i Nur'da öyle manevî zevk ve cazibedar bir nur var ki, mekteplerde çocukları okumaya şevkle sevk etmek için icat ettikleri her nevi eğlence ve teşviklere galebe edecek bir lezzet, bir sürur, bir şevk Risale-i Nur veriyor" denilmiş. Bu cümleye rağmen başka eğitim ve öğretim yöntemlerinin ve materyallerinin kullanılması doğru olur mu

CEVAP: Evet, metne bağlı kalalım ama metin ile akıl tearuz ettikleri vakitte "Akıl asıl itibar ve nakil te'vil olunur" kaidesini de unutmayalım.

Bazı konular "meskûtün anh" olarak geçilmiştir. Çünkü onları söylemeye gerek yoktur. Suistimaller veya hatalar nerede olacaksa ikazlar da o konuda yapılır. Örneğin Kur'ân'da ana babalara "Evlâtlarınızı sevin!" diye bir emir verilmemiştir. Bu zaten fıtraten var olan bir duygudur. Ama evlatlara "Ana babanıza şefkatle ve öf bile demeden davranın!" denilmiştir.8 Zira bu îkaza ihtiyaç çok olacaktır.

Aynı şekilde "umumî" olan derslerde yukarıdaki iki hassasiyete dikkat etmemiz istenmiştir. "Çalışmalı" derslerde ise her türlü eğitim-öğretim tekniğinin uygulanabileceğini söylemeye zaten gerek yoktur. Bu kısım akla ve mebâdî ve mukaddematın tekemmülüne havale edilmiştir; açıkça yasaklanmamış olması yeterlidir. Zira "Eşyada asıl olan ibahedir." Zaten alıntılanan cümle de, çocuklara bu tür tekniklerle Risale eğitimi vermenin yanlış olduğunu anlatmak için sevk edilmiş değildir.

Külliyatın tamamını bilgisayara indirir gibi bir bluetooth ile hafızamıza aktarma imkânı olsa, bu tür bir öğrenme tekniğini hangi Nur Talebesi reddedebilir! Veya kreşlerdeki dersin umûmî ders gibi yapılması gerektiğini kim söyleyebilir! Çocuklara veya liselilere yapılan özel derslerde, en basitinden bir slayt kullanılmasını taassuptan başka hangi prensip engelleyebilir

Üstad Bediüzzaman (ra) bir gün Sungur Ağabeye "Girin şu odaya! Tahirî, Osmanlıcayı okusun, sen de Latinceyi oku! Önce Tahirî sana anladığını anlatsın. Sonra sen oku, ona anladığını anlat. Böylece Tahirî aynı zamanda hem Tahirî, hem Sungur olur. Sen de hem Sungur, hem Tahirî olursun" diyerek9 müzakereli bir yöntemi uygulamalarını istemiştir.

Sözün özü, müteşabihâtı te'vil etmeyen Selef de kendi dönemleri için doğru olanı yapmıştır. Onları te'vil ile tefsir eden Halef ve Üstadımız da doğru yapmıştır. Üstad ve Ağabeyler dönemi Nurculuğun Selef-i Salihîn dönemi ise onlardan sonraki dönem de halef dönemidir. Bugünkü nesil birçok kelimeyi maalesef anlayamaz ve dikkatini toplayamaz hâle getirilmiştir. Ders "umumî" değil de hedef kitle böyle özellik arz eden bir grup ise tavzihat ve farklı teknikler kullanmak âdeta mecburî hâle gelmiştir. Bu tekniklere en azından "bid'a-yı hasene" nazarıyla bakmak gerekir.