Ulusçuluk böler, İslâm birleştirir
ABDULLAH YILDIZ
Modern zamanların ürünü olan "ulusçu" akımların toplumları böldüğünü, İslam'ın kadim "millet" (ümmet) anlayışının ise birleştirdiğini yazmanın tam da zamanı.
Kur'an'da"millet"kavramı "din" ya da 'bir dine bağlı insanlar topluluğu' anlamında kullanılır (Bakara, 2120, 130; Âl-i İmrân, 395; Hacc, 2278). Modern ulusçuluklar ise laik karakterli olup, bu anlayışa göre din, ulusu oluşturan kültürel yapı içindeki bir motiften ibarettir. Günümüz ulusalcılığının egemen karakteri, ırkvedildir; her ulusçuluk akımı kaçınılmaz olarak ırkçılığa kapı aralar.İslam'ın kabileciliğe ve ırkçılığa bakışı ise çok nettir. İnsanların ecdat ve kan bağıyla övünmesi, İslam'ın yıkmayaçalıştığı batıl anlayışların en başında gelir. İslama göreırkçılık, yani kökenle övünmek, şeytanın Ademe secdeyi (itaati) reddetmesiyle başlamıştır: "Beni ateşten, onu çamurdan yarattın; ben ondan üstünüm" (A'râf, 712). Bu şeytani retorik, ırkçı söylemin temelini oluşturur.
Kur'an, Arap cahiliye düşüncesininesasını teşkil eden ecdatçı, soyu-sopu kutsayan, ırk ayrımcı anlayışı kökten reddeder. Kardeşliği "kan bağı" ile değil "inanç bağı" ile tanımlar: "Yalnızca inananlar kardeştir." (Hucurât, 4910) Üstünlüğü soy-sopta değil (Tekâsür, 1021-8), takva'da görür (Hucurât, 4913).
Dilleri ve renkleri, sadece Allah'ın yaratıcı gücüne ve yüceliğine delil teşkil eden ayetler (Rûm, 3022) olarak değerlendirir, kabile ve boyları da övünme değil, sadece "tanışma" vesilesi kabul eder:
"Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık; Allah katında en değerli olanınız en takvalı olanınız (O'na itaatsizlikten en fazla sakınanınız) dır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır." (Hucurât, 4913).
Bu ayet, farklı yaratılmanın"kimlik edinme ve bu kimlikle tanınma, tanışma" fonksiyon ve hikmetini onaylar; ancak farklı sosyal ve etnik gruplara mensup olmanın üstünlük vesilesi olarak kullanılmasını reddeder; insanın şeref ve değerini, kendi iradesi ile elde etmediği etnik aidiyete değil, kendi irade ve çabasıyla elde ettiği "takvâ"ya bağlar (Kur'an Yolu Tefsiri). Ayetteki "etkâ" (en takvâlı) kelimesinin içerdiği "takvâ" kavramı ise, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşımak, O'nun her an kendisini görmekte olduğunun farkında olarak yaşamak, O'na karşı gelmekten ve günah işlemekten korkup-sakınarak O'nun korumasına sığınmaktır (Kur'ân Mesajı Tefsiri).
Kur'an, ulusal tarihi yegâne referansalanecdatçımantığı kesin bir dille reddeder: "Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız sizedir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız." (Bakara, 2134,141).Resulullah (s.a.) aynı gerçeği veda hutbesinde açıkça beyan etmiştir: