Haydin gençler camiye!

Eğitim sezonu bitti. Bayram tatili geride kaldı. Şimdi "din"lenme vakti; bedenen ve zihnen dinlenirken "dinimiz" olan İslâm'ı öğrenme-öğretme faaliyetlerini en verimli şekilde yürütme zamanı

Bilelim ki, Allah ve Resûlü "bize hayat verecek" İslâmî ilkelere uygun bir hayat yaşamamız halinde dünya ve âhiret saadetine ulaşabileceğimizi buyuruyor: "Ey iman edenler! Allah ve Resûlü sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman onlara uyun. Şunu bilin ki Allah kişiyle kalbinin arasına girer. Sonra hiç şüphesiz, hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız." (Enfal, 824)

İnsanlığa iki cihan saadetinin kapısını aralayacak ilkeleri içeren Kur'ân'ı ve "yaşayan Kur'ân" olan Resûlullah'ın sünnetini öğrenip yaşayabileceğimiz en güzel mekânlar ise "Allah'ın evleri" camilerimizdir. Evet, Müslümanlar olarak "hayatımızın merkezinde" olması gerekirken "hayatımızın kıyısında" hatta dışında bıraktığımız camilerimizGelin, bize en yakın camimizi çocuklarımızla ve tüm aile efradımızla birlikte yeniden hayatımızın merkezine oturtalım. Yaz tatilinde gençlerimiz Cami Kur'ân kursunda eğitim alırken, biz de beş vakit namazlarımızı camide cemaatle eda edelim ve cami sohbetlerine katılalım.

Hatırlatalım ki, İslâm Medeniyeti, bir anlamda "cami medeniyeti"dir. Cami hem namazların cemaatle kılındığı hem ilmin öğrenildiği, irfanın gönüllere sindirildiği ve hem de Kur'ân tilavetinin dillerden kalplere ve dimağlara nüfuz ettiği ibadet ve eğitim mekanıdır. Cami; genç-yaşlı, kadın-erkek her Müslüman'ın eğitildiği bir mektep; kendine özgü âdâbı, kudsiyeti, ulviyeti ile bir maneviyat merkezidir. İslam'ın güçlü çağlarında cami, İslam toplumunun kalbi, İslâmî hayatın merkezi ve toplum faaliyetlerinin odağı idi

Günümüz dünyasına gelince Modernizm, bütün toplumlarla birlikte Müslüman toplumların da yaşam tarzını altüst etti. Modern kentler, insanlarla camilermescitler arasına kalın duvarlar, dev beton yapılar ördü. Modern kültür, insanlarımızı camiden uzaklaştırmakla kalmadı dinî değerlerinden de kopardı. Özellikle gençliğimiz, camiden ırak seküler mekânlarda zaman tüketmeye, hazlarını tatmin etmeye yönlendirildiler; dinden, maneviyattan, kutsal değerlerden olabildiğince yalıtıldılar.

Öte yandan, yakın dönemlerde -çeşitli nedenlerle-, İslami eğitim, tebliğ, örgütlenme, yardımlaşma gibi faaliyetlerin önemli bölümü de cami dışındaki mekânlara, kurumlara kaydı. Böylece salt "namaz kılınan mekânlar" hâline gelen camiler ihmal edilerek âdeta akıp giden hayatın "uzaklarında" kaldı. Asr-ı Saadet'teki kuşatıcılığını yitiren bu kutlu mekânların hem nicelik hem de nitelik olarak içi boşaltıldı.

Hakikat şu ki, camilere yabancılaşan Müslüman, Rabbine de kendine de diğer mümin kardeşlerine de yabanlaşır. Ama hamdolsun ki, -Aliya'nın tespitiyle- 'hayat, insanları birbirinden ayırıp koparsa da onları tekrar bir araya getirip kaynaştıran camilerimiz' var. İnanan insan ancak camilere sığınarak kendini bulur ve yeniden dirilir. Bir insanın camide olması, Efendimizin (s.a) beyanıyla, 'kişinin gurbetten yakınının eve dönmesiyle sevinmesi gibi Allah'ı hoşnut kılar' (İbn Mâce, Mesâcid 19).