Orta hasarlı binaların durumu ne olacak

Bendeniz deprem konusunu iki açıdan ele alıyorum. Zelzele meselesinde Allah'ın iradesi ile kulun rol ve sorumluluğunu iyi anlamamız gerekiyor. Hiç şüphesiz ki deprem, bir fizik hareketidir. Yerin altındaki fay hatlarının kırılması sonucu karada ve denizde; büyüklüğü ve şiddetiyle yapılara yıkıcı zarar veren zelzele, Kahramanmaraş ekseninde 11 ili etkiledi. Asrın felaketi olarak nitelendirilen Maraş depreminin de hiç kuşkusuz maddi ve manevi sebepleri vardır. Maraş depreminin faturasını, sadece Allah'a kesip kulların ihmalini, yapması gerekirken yapmadığı görevlerini görmezden gelmek, doğru ve adil bir yaklaşım değildir. Başımıza gelen felaketler, bizim yeryüzünde kendi ellerimizle işlediklerimiz yüzünden olabilir. Allah bizleri cezalandırmış da olabilir. Lakin depremin mühendislik, mimarlık, sosyoloji, psikoloji, hukuk ve şehirleşme hataları gibi boyutlarını hesaba katmamak, önemli bir gerçeği perdelemektir. Fay hattına, sıvılaşmış zemine, tarım arazilerine konut yapmak, buraları imara açıp ruhsatlandırmak, büyük bir felakete kapı aralamaktır. Rant uğruna cinayet işlenmez. Kullar hata yapar, günah işler, Allah da karşılığında, dilerse burada, dilerse ahirette cezalandırır. Ben, Maraş depremlerinde Allah'ı sorumlu tutan anlayıştan beriyim. Depremin fiziki ve politik yönüyle ilgileniyorum. Bir vaiz kalksa ve dese ki, "İnsanlar Allah katında günahkâr olduklarından dolayı bir ceza olarak asrın felaketine maruz kaldılar. Derhal nasuh tevbesiyle kendimize gelmemiz gerekiyor".. Bu cümlede herhangi bir sakatlık veya dinen yanlış bir şey yok. Yine bir yer bilimcisi de şöyle söylese: "Türkiye deprem kuşağında yer alıyor. İnsanoğlu konutları yamaçlara değil de alüvyonlu arazilere yaptığı için deprem oldu. Yerel idareciler tarım arazilerini imara açtılar, müteahhitler de çürük zemine çürük binalar yaptılar." Elhak bu da doğru. Depremin maddi ve manevi sebeplerini iyi anlamak zorundayız. Bu konuyu daha önceki yazımda izah ettiğim için bu kadarla yetiniyorum.