Düzeltirse Erdoğan mı düzeltir

Ekonominin bozuk olduğu, önümüzdeki dönemde daha da bozulacağına ilişkin bir toplumda yaygın bir şekilde kabul görmüş durumda. Seçime kadar kurların frenlendiği, seçimden sonra Türk Lirasında değer kaybının yaşanacağı da yine beklentiler arasında. Sadece değer kaybının nerede duracağı konusunda anlaşmazlık var. Böyle bir ortamda "Ekonomiyi yine düzeltse düzeltse Erdoğan düzeltir" diyenler var. Suudilerden alır, Katar'dan alır, Putin'le çok iyi anlaşıyor, gaz borcunu öteler, AB'ye mülteciler üzerinden baskı yapar, bir şekilde para bulup ekonomideki tıkanmışlığın üstesinden gelir diye düşünülüyor, savunuluyor. Anlaşılmayan bir husus var. Türkiye'deki krizi Erdoğan çözemez. İçinde bulunduğumuz kriz ekonomik boyutundan daha çok siyasi bir kriz. Son on yıldır Türkiye, Erdoğan'ın kazandığı, Türkiye'nin kaybettiği seçimler yaşıyor. Ekonomi küçülüyor, alım gücü azalıyor. Beyin göçü had safhaya çıktı Krizin ilk boyutu yurt dışına giden beyin göçü. Erdoğan, Gezi Olayları sonrasında orta sınıfın değerleriyle kendi değerlerinin uyuşmadığını gördü. Orta sınıfın hem değerlerinin hem alım gücünün üzerinden buldozer gibi geçti. Bugün Türkiye'den beyin göçü had safhaya çıkmış durumda. Avrupa Birliği ülkelerine mülteci başvurusunda Türkiye artık en üst sıralarda yer alan bir ülke haline gelmiş durumda. Halbuki orta sınıf, üretilen ürünü tasarımlayacak, bildiği yabancı dille bunu uluslararası pazarlarda konumlayacak sınıf. Bu sınıf olmadan istediğinizi üretin, dünyayla rekabet etmeniz mümkün değil. Yurt dışına sermaye kaçışı hızlandı Krizin ikinci boyutu ise, yurt dışına sermaye kaçışından kaynaklanıyor. Türkiye bırakın uluslararası alana güven vermeyi, kendi vatandaşına bile güven vermiyor. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere görünür veya görünmez yurt dışına sermaye kaçışı rekorlar kırıyor. İş insanları, zaten Türk politik kültüründe tarihsel olarak çok güçlü şekilde olan mallarına devlet tarafından el koyulması korkusundan veya Türkiye'de ekonomik ortamın uzun süre düzelmeyecek olmasına ilişkin beklentilerden ötürü sermayesini yurt dışına çıkarıyor. Ekonomiyi amaç değil araç olarak gören bu siyasi yaklaşımdan dolayı iş insanları tedirgin oluyor. Müteahhitlik sektörü, verimli yatırımları engelliyor Krizin üçüncü boyutu ise, zaten Erdoğan'ın yıldız sektörleri olan müteahhitlik ve savunma sanayisinin ekonomiyi bu hale getirmiş olması. Erdoğan'ın altyapı saplantısıyla yapılan projelerin, yarattığı istihdamla geçmiş seçimleri kazandırdığı kuşkusuz ama içinde bulunduğumuz krizin de tohumları zaten o projelerle ekildi. Erdoğan'ın müteahhitlik sektörüne olan düşkünlüğünün üretken yatırımları dışladığı, imar barışı gibi yöntemlerle birçok aktörü kentsel