Türkiye'nin Afrika politikası almaktan çok vermek üzerine kurulu

Ticaret Bakanlığı'nda görev yaptığım dönemde Yurtdışı Müteahhitlik ve Teknik Müşavirlik Dairesinde çalışırken Afrika ile ilgili 20 kurum ve kuruluşla birlikte bir yıl boyunca Türkiye'nin Afrika Politikası üzerine her ay düzenli toplantılar yapmıştık.

Bu toplantılarda gördüğüm en önemli husus, Türkiye'nin Afrika politikasının almak değil vermek üzerine olduğuydu.

Sosyal girişimcilik ve sivil

toplum bakış açılarına ihtiyaç var

Bir taraftan da sivil toplum ve sosyal girişimcilik çalışmalarında gelişmiş ülkelerin sivil toplumu nasıl etkili bir şekilde kullandıklarını gözlemleme fırsatı bulmuştum. Gelişmiş ülkeler sivil toplum faaliyetleri aracılığıyla hem toplumun tüm sorun alanlarını istedikleri zaman kendileri faydasına kullanabiliyor, hem de fellowship programları aracılığıyla en yeteneklilere verdiği küçük burslar karşılığında bütün yenilikçi yöntemleri ve know-how'ı Afrika'dan ülkelerine transfer edecek şekilde konumlandırabiliyordu.

Sivil toplumda yaptığımız çalışmalarda biz de sürekli olarak sadece "Yoksullaştırıcı Yardım (Dead Aid)" politikalarına sıkışmış bir Afrika yerine ayakları üzerinden duran bir Afrika hayal ediyorduk. Çocuk yuvaları yerine aile temelli hizmetlerin öncelendiği bir Afrika için hayaller kuruyor, teknik destek programları düzenliyorduk. Oradaki bilginin tüm hücrelerine kadar ülkemize aktarılması için çalışıyorduk.

Kurban Bayramını bitirdiğimiz bugünlerde, Afrika'da bazı büyükelçilerimizin Kurban eti dağıtımı etkinliklerine katılınca Türkiye'nin bir türlü (!) şekillendirilemeyen Afrika politikası yeniden gözümün önüme geldi. Afrika'da su kuyuları, yetimhane açma veya var olanlara destek verme ve kurban eti dağıtma, Türkiye'nin Afrika politikasının üçlü sac ayağını oluşturuyordu.