Tevekkül-ü tembelâne; teşebbüssüz tevekkül! - Kapanması gereken kapılar-71

"Sizin atâlet bahanesi olan şu teşebbüssüz tevekkülünüz, nizam-ı esbâbı reddettiğinden, kâinatı tanzîm eden meşiete karşı temerrüd demektir. Şu tevekkül, döner, nefsini nakzeder."1

Bir işe teşebbüs etmeden yapılan tevekkül, tevekkül değil tembellik bahanesidir. Sebepler silsilesini reddeden fıtrat kanunlarına aykırı bir vaziyettir. Bu vaziyet kâinatı intizam altına alan Allah'ın meşietine karşı inat etmektir. Şu teşebbüssüz tevekkül, insanın yapmak istediği işlerde onu reddeder ve zıddı ile muameleye maruz bırakır. "Neme lâzım, başkası düşünsün" gibi cevab-ı miskinâneye ve başkasına havale ve itimat etmek gibi tevekkül-ü âcizâneyeacize yakışan tevekküle müsait bir zemin oluyor."2 Teşebbüssüz tevekkül; sebeplere yapışmadan yapılan tevekküldür. Yani "meşietin muktezâsı olan esbâb arasındaki nizama karşı temerrüd hükmünde olan tertib-i mukaddemattaki başlangıçta yapılması gerekenlerde bir tevekkül-ü tembelâne"dir.3 İşte birbirinden nihayet derecede baîd uzak, hatta biri tembelliğin ünvanı, diğeri hakikî ihlâsın sadefi olan iki tevekkül vardır. Tevekkül esasında güzel iken, onun görünüşte benzeri olan tevekkül-ü tembelâne olan teşebbüssüz tevekkül çirkindir. Bediüzzaman "siz de üzerinize düşeni yapın ki, neticeyi Allah'tan bekleyesiniz" diye hakikî ihlâsın sadefi olan tevekkülü ders verir. Tembelliği tevekkül olarak görmek tembelliğin ünvanıdır.

Tertib-i eşyada tevekkül

"Nasıl ki bir ekmeğin vücudu, tarla, harman, değirmen, fırına terettüp eder. Öyle de, tertib-i eşyada bir teennî-i hikmet vardır. Hırs sebebiyle, teennî ile hareket etmediği için, o tertipli eşyadaki mânevî basamakları müraat etmez; ya atlar, düşer veyahut bir basamağı noksan bırakır, maksada çıkamaz."4 Tevekkül, sebeplere riayet ettikten sonra neticeyi Allah'tan beklemektir. Yani "İslâmiyet'in muktezâsı gereği olan, netice itibarıyla gerdendâde-i tevfik olarak İlâhî iradeye boyun eğip ona uygun davranarak vazife-i İlâhiyeye karışmamakla terettüb-ü neticede insan, kendine düşeni yapıp, bütün sebepleri yerine getirdikten sonra, neticeyi Allah'tan beklemede mü'minâne tevekküldür."5 Ya da "Tertib-i mebâdide ön çalışma, ön şartta tevekkül, tembelliktir. Terettüb-ü netice neticeyi almanoktasındaki tefviz işleri Allah'a bırakma, tevekkül-ü şer'îdir dinin istediği tevekküldür."6

Tekâsülî olan, yani tembellikten gelen tevekkülden sakınmak gerekiyor. Bediüzzaman "İşi birbirinize havale etmeyiniz."7 diyerek teşebbüsî tevekkülü elzem görür. Çünkü "Tevekkül etmek isteyenler, başkasına değil sadece Allah'a güvensinler."8 Müslüman 'mütevekkilen Alellah'(Allah'a sığınarak, tevekkül eden) olmalı. "Tertib-i mukaddematta başlangıçta yapılması gerekenlerde tefviz yapılacak işleri Allah'a havale etmek tembelliktir, terettüb-ü neticede sebeplere yapışıp neticeyi Allah'a bırakmak tevekküldür."9